KÖŞE YAZISI Düzenleme Tarihi : 03 Aralık 2020 06:15 Haber Girişi : 03 Aralık 2020 06:19

Ben onlara balık kokulu adamlar diyorum.

Ben onlara balık kokulu adamlar diyorum.

Ben onlara balık kokulu adamlar diyorum.

Aslında hepsi deniz emekçileri. Çalıştıkları zaman içersinde hiç birinin sabah uykusu uyuyamadıklarını , güneşi üstlerine doğdurmadıklarını bilirim…

Eskiden çıkan balıktan pay alarak çalışırlardı. Şimdi nasıl bilmiyorum epeydir çaylarını içmedim, sohbet edemedik…

Şimdi maaşlılar mı?, hala pay alarak mı çalışıyorlar ve hala sigortasızlar mı bilmiyorum…

Mutlaka bu balık kokulu adamlarında sigortalarının olması lazım. Madem çalışıyorlar, madem gece gündüz demeden her türlü hava şartlarında görev yapıyorlar ve madem ki yollarını bekleyenleri var. Deniz emekçilerinin de sigorta olması gerekir. Buradan ilgili birimin dikkatini çekmiş olalım.

Denizin kırbaç gibi vurduğu, yıldırımların düştüğü ve şimşeklerin ortalığı gündüze çevirdiği zamanlarda da, göreve gitmemezlik edemiyen emekçilerdir onlar.

Kaç kişi gitti de geri gelmedi bir istatistiklere göz atacak olursak, bu rakamın hayli olduğunu görebiliriz. Ya geride boynu bükük bekleyenlerin güvencesi ne olacak?

Konu önemlidir ve çok ta gereklidir. Eminim ki bir çoğu asgari ücret dahi almıyorlardır. Onların elinden tutulması lazım.

Onlar denizin mert tayfalarıdır. Reis’e beni sigortalı yap, yoksa çalışmam diyemezler. Hoş, deseler de yerini dolduracak bir sürü boşta kalan emekçi sırada bekliyor. O da bunu bilir, aldığına şükreder, verilen parayı da ‘bereket versin’ diyerek pantolonunun cebine koyar. Koyar ama, bir taraftan da kafasından hesap yapmaktadır, bakkala bu kadar, manava bu kadar. Çocuğun ayakkabısı da su almaktadır. Kara kış ta kapıdadır, o bereket versini hangi deliğe tıkayacaktır. Evdeki eşinin de mantosu liğme, liğme olduğunu elbet bilmektedir. Ama arttırıp ona bir manto alamamıştır hala. Bu bereket versin den de bir imkan görülmemektedir. Ha birde ev kirası iki aylık oldu diye aklına geldi, düşünmesinde ne yapsın.

Arkadaşları seslenir

“Hadi içmeye Sadık’ın oraya gidiyoruz. Sallanma gel”

“Siz gidin, benim kırgınlığım var, üşüttüm mü ne”

“İyi ya, alkol iyi gelir. Hadi gecikme, biz Sadıktayız”

Cevap vermez, gitmesi mümkün değil ki, Oysa bir haftadır denizdeydi, dalgalar üstlerinden geçmişti, böyle bir hakkı olsa ne kadar iyi olurdu, düşüncesiyle evin yokuşuna vurdu kendini, aslında kızını da eşini de çok özlemişti. Yüzünü güldürmeye çalışarak yokuşu tırmanmaya devam etti.