GÜNDEM Haber Girişi : 09 Şubat 2017 01:24

KHK'larla atılan akademisyenlere Avrupalı Türkler sahip çıktı

KHK'larla atılan akademisyenlere Avrupalı Türkler sahip çıktı
Avrupa Türkiye Sosyal Demokrat Hareketi Başkanı Cezmi Doğaner OHAL kapsamında akademisyenleri hedef alan KHK'ları sert bir dille eleştirdi

İşte Cezmi Doğaner'in kaleminden KHK'ların gölgesinde Türkiye'den Avrupa'ya yansıyanlar..

 

VURGUN YEMİŞ ÜNİVERSİTELER!                                                                                                                  

 

 Türkiye'de üniversitelerden akademisyenler, okullardan öğretmenler bir kararname ile görevden uzaklaştırıldı. Toplumda."çoşkunluk düş kırıklığı ile sonuçlanmış, umut karamsarlığa dönüşmüş, güven duygusunun yerini tedirginlik hatta korku almış."

Bir ülkenin gelişmişlik ve uygarlık düzeyi üniversitelerinin kalitesi, bilimsel kurumlarının üretkenliği ve değeri ile ölçülür.

Bilimsel laik düşünceye karşı çağdışı gerici düşüncenin mücadelesi,  1233'de Kilisenin öncülüğünde kurulan "Engizisyon" ile başlamış ve çok kanlı mücadelelerden sonra, aklın, bilimsel ve laik düşüncenin zaferi ile son bulmuştur.

1479'da Fransız fizik ve doğabilimci Buffon baskıya uğramıştır.  

1564'de İtalyan fizikçi, matematikçi, gökbilimci ve filozof Galile, görüşlerini yayması ve öğretmesi yasaklanmış, yazdığı bir kitap nedeniyle yargılanması sonucu ömür boyu ev hapsine mahkûm edilmiştir. Galile bilim ve din çatışmasının bir sembolü haline gelmiştir. Geçen yüzyıllarda profesörlükten uzaklaştırılan ve afroz'a uğrayan, hapsedilen yüzlerce bilim insanı ve sanatçı vardır.

Bilimi,  her türlü baskılardan kurtarmak için bugünkü uygarlığın bulduğu çözüm düşünce özgürlüğü ve özerk üniversite uygulamasıdır. Buna uymayan ve üniversiteleri etki ve baskı altında bulduran ülkeler karanlıkta ve yanlış yoldadırlar. Yeni düşünce ve bilimsel çalışmalar yadırganır, küçümsenir, sahipleri zararlı ve tehlikeli insanlar olarak anlaşılır. Yönetenler maddi ve manevi şiddet, yasal baskılar uygularlar.

Üniversite, düşünsel ve bilimsel yaşamı canlandırır, gerçekleri araştırır, bulduğunda açıklar, yayınlar, her türlü tehlikeye karşı savunur. Üniversite siyasete ve siyasetçiye yol gösterir. Bilim ve akıl dışı, gerici, çağdışı düşüncelerle mücadele eder. Politikacıların birinin ak, diğerinin kara dediği bir ortamda yaşıyoruz. Siyasal, sosyal ve toplumsal bilimlerle uğraşan uzman ve bilim insanları susarlarsa, ülke kargaların fetva verdiği bir yer olur. Bilimsel düşüncenin aydınlığından yararlanmayan her kurum ve kişi cehaleti temsil eder. Her türlü baskı ve korku özgür düşünce ve bilimsel yaşamı yok eder.

Ordular yenilir, fabrikalar ve şehirler yıkılabilir, yerle bir olabilir. Dünya çapında yetişmiş büyük insanlarınız, uzmanlarınız, bilim insanlarınız, öncü bilimsel kurumlarınız varsa, dünyada kalıcı olursunuz. Gerçek yenilik savaş meydanlarından önce başlar. Bir ağaç içinden, özünde çürümeye başlarsa hafif bir rüzgârla yıkılabilir. Cehalet, kin, nefret, gericilik ve tutuculuk hastalığına yakalanan toplumlar da yok olur.

Avrupanın bilim ve bilimsel kurumlara baskı yaptığı dönemlerde, korkuya, baskıya, çağdışı gerici düşünceye direnen bilim insanları uygarlığın yolunu açmışlardır. Tarih gösteriyor ki, her özgür düşünce gibi bilimsel özgürlük de verilmez alınır. Bilimin aydınlığı karanlıkları yok eder. Aydınlar, sanatçılar, bilim insanları özgür düşüncenin ve aklın öncüleri ve habercileridir. Onlar görev ve sorumluluklarını yapmazlarsa ülke baskı ve korkuya teslim olur.

Türkiye'de üniversitelerin üzerine ölü toprağı serpilmiş. Yönetsel, mali ve bilimsel özerklikten söz etmek mümkün degil!  Kendilerini de yakından ilgilendiren hiçbir konuda sesleri çıkmıyor! Besleme uzmanlar TV'lerde pazarlardaki satıcılar gibi bağırıp çığırarak, narsist tutum ve davranışları ile boy gösteriyorlar. Üniversite hocalarının başında bir Demokles kılıcı gibi asılı duran OHAL kanunu sayesinde yazan, konuşan öğretim elemanı yerine meydan, iktidara yaranmaya çalışan akademisyenlere kaldı.

 "Oysa üniversiteler, düşünsel birer güç merkezi olmalıdırlar ve toplumu gerektiğinde düşünsel bakımdan koruyabilmelidirler. Bundan ötürü, felsefeden ve düşünceden korkmayalım diyor ve ekliyoruz: Felsefeye ve düşünceye gerek toplum gerekse eğitim katında ne kadar çok yer ve ağırlık verirsek, özgür ve demokratik bir topluma ulaşmada o kadar güvenlikli oluruz. Çünkü felsefe ve düşünce, çağdaş demokratik toplumun biricik güvencesidir." (Prof. İsmail Tunalı, Cumhuriyet gazetesi, 7 Şubat 1987)

Galile dünyanın yuvarlak olduğunu söylediği zaman tek başınaydı. Kimse inanmamıştı  O'na. Şimdi dünyanın yuvarlak olmadığına inanmayan tek kimse var mı? Galile'ye inanmayanlardan kimin adı  kaldı bu günlerde? Hiç kimsenin. Fakat Galile, dünya var oldukça, insanlık tarihlerindeki o şerefli yerini daima alacak.

Bize Galileo'ler lazım. Bu gün üç kişi, beş kişi olalım hiç önemli değil?

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Semih Arikan 01 Ocak 1970 02:00

    Hocam. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.