GÜNDEM Düzenleme Tarihi : 14 Aralık 2020 18:40 Haber Girişi : 14 Aralık 2020 18:41

TÜRK RAKISI NEDİR NE DEĞİLDİR VE NASIL İÇİLMELİDİR…

TÜRK RAKISI NEDİR NE DEĞİLDİR  VE NASIL İÇİLMELİDİR…

TÜRK RAKISI NEDİR NE DEĞİLDİR

VE NASIL İÇİLMELİDİR…

Türk Rakısı ilk olarak Osmanlı İmparatorluğu döneminde ülkemizde imal edilmeye başlamıştır. Adı Rakı veya Rakia olarak anılan rakımızın Yunan rakısı Uzodan ayıran özelliği Yunan Rakısından alkolü daha yüksek olması diye bilinir.

Organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybeden mimar, yazar ve gazeteci Aydın Boysan, Türkiye'de "rakı" denince akla gelen ilk isimlerdendi.

"Rakı içme adabı" hakkında çok sayıda yazısı ve söyleşisi bulunan Boysan, meyhane masasında "planlı, programlı ciddi işlerin konuşulamayacağını" söylemişti. Boysan, sözlerine "Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır" diye devam etmişti.

Aydın Boysan, "rakı adabı"nı şöyle anlatmıştı:

- Rakıyı güneş battıktan sonra, yavaş yavaş ve muhabbet eşliğinde içmeli.

- Rakıdan küçük küçük yudumlar alınır. Bülent Ersoy öyle içiyor diye bir dikişte bir duble rakıyı içmek makbul değildir.

- Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür ve o nefis kokunun daha fazla yayılması sağlanır.

- Bardağa konulan rakının yarısı kadar su konması makbuldür.

İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletip, dişlerin arasından derin bir nefes alınır ki akciğerler de nasibini alsın.

- Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakı kadehleri masadan kalkmaz.

- Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır.

- Sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz. İçilen kahve fincanında, tabağında sigara söndürülmez.

- Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama) buz konur. Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem keyfi kaçar.

Üstaddan bu bilgileri aldıktan ve Aydın Dorsay’ın konu ile ilgili açıklamalarını aldığımız T24 setesinede teşekkürlerimizi bıraktıktan sonra Cahit Sıtkı Tarancı yı da anmakta yarar var.

Çoğumuzun bildiği ‘Abbas’ adlı şiirine bir göz atalım isterseniz…

ABBAS

Haydi Abbas, vakit tamam;

Akşam diyordun işte oldu akşam.

Kur bakalım cilingir soframızı:

Dinsin artık bu kalp ağrısı.

Şu ağacın gölgesinde olsun;

Tam kenarında havuzun.

Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce.

Bas kırbacı sihirli seccadeye,

Göster hükmettiğini mesafeye

Ve zamana.

Var git,

Böyle ferman etti Cahit,

Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

Cahit Sıtkı Tarancı 1942

Dünya rakı günü Aralık ayının ikinci Cumartesi günü kutlanır aslında. Ben kutlamayı yapmada geç kaldım.

Ama çoğunuzun bu kutlamayı neredeyse her gece yaptığınızı biliyorum, o nedenle geç kalışımı da bir nevi

hafifletmiş oluyorum..

Rakı genellikle balık ile içilir. Ama su demek değildir Arnavut Ciğeri ile içilmez,

Eskiden, epey eskiden sokaklarda rakı satılırmış, küçük kadehlerde sunulan ve bir dikişte bitirilen rakı nın mezesi de ağzı silmek için kullanılan yumrukmuş. O nedenle bu mezeye ‘Yumruk Mezesi’ denmiş…

Rakı içilirken çok yemek te yenmez. Masada biraz beyaz peynir, iki yaprak sarma, üç muska böreği veya sigara böreği, salata aslında yeter ama bakın ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı bu konuda ne demiş:

Her akşam İstanbuldaki Çiçek Paşajına giden ve hep ayni yerde ve de ayni masada rakı içen Yahya Kemal Beyatlı, bol çeşit mezelerle rakı içmeyi severmiş.

Bir gece yine kendine has olan masaya oturmuş ve her zamanki garsonunun donattığı masayı gözden geçirmiş ve başında bekleyen garsona,

“Kırmızı turu göremedim” der,

“Efendim ben özellikle koymadım, siz her gece oturuyor ve yemediklerinizin de parasını ödüyorsunuz, kırmızı turpta yemediğiniz diye masaya getirmedim”

“Oğlum, o benim göz mezem, yerim ya da yemem, sen masaya koymaya devam et. Hadi getir kırmızı turbumu” der…

Tam burada ünlü akşamcılarımızdan rahmetli Tanju Okan dan dinlediğim bir anektoda yer vermem gerekir diye düşündüm.

Bir gün Urlanın Malgaca Pazarı diye anılan bir pazarı vardır. Orada bir arada çay içip sohbet ediyoruz, soracağım tuttu…

“Tanju baba, içkiyle nasıl gidiyorsun?”

“İçmiyorum biliyorsun işte” manalı bir bakışla karşılaştığında ise

“Yahu doktorlar üç duble rakı verdi. Onunla kulağımı mı yıkayacağım. Rakı mı içeceğim.”Bende ha bire bira için duruyorum. Nasılsa biraya bir şey söylemedi doktorlar” diye cevaplamıştı.

Rakı içicilerinin kendilerine has mezeleri vardır, keyif aldıkları ve olmayınca aradıkları,

Mesela ben hayatta şalgam suyu ile rakı içmem. Ama rakı kadehimi soğuturum, Soğuk suyla içmek benim için keyiftir. Eskiden bol da buz atardım, ama rakıma değil suyun daha soğuk olması için yapardım bu işlemi.

Mesela rakı ile birlikte fava çok yakışır, pancar turşusu, ıspanak kökünden yapılan salata, tava sardalye, ızgara çipura üstünede keskin bıçakla iki çizik atarsanız ve de nar gibi kızarırsa harika olur. Pilakiside güzel olur ama kızartmanın yerini tutmaz,

Keza; kızartılmış köfte üstünede sarımsaklı domates sosu dökülür ve de yananda da kızarmış ekmeği bulunursa ki biz sadece üç öğün kızarmış ekmek yeriz. Bu keyfide hamur ekmek çıkaran fırınlara borçluyuz. Tabiî ki imkan varsa kalamar, biraz da ahtapot salatası, sofraya keyif katar.

Ben akşamcı değilim, hiç te olamadım. Haftada bir duble veya haftada iki gece yine bir duble, nadiren de iki veya üç duble olduğu olur. Ama üçten de yukarı çıkmam.

Her kes kendine rakının onu bozacağı yeri bilmesi lazımdır. Bu meret içiliyorsa biraz da keyef için içilmelidir diye düşünürüm.

Eskiden çok değişik isim altında rakı imal edilirmiş. Bazı örnekler ise; Deniz Kızı, Umurca, Dem, Bilecik, Memur, Baküs, Üzemkızı, Çavuş, Dimitrocopula, Stafilino, Sakız ve sayamadığım diğerleri…

Bektaşi derki;

Rakı ağızdan içilmez,Rakı kulaktan içilir.

Biz ona içki değil dem deriz…

Rakının kitabını yazan Deniz Gürsoy rakinin nasıl içebileceğini değil, rekının nasıl içilmeyeceğini yazmıştır. (Oğlak Yayıncılık)

Oturursun masaya, garson bir şişe rakı getirir, mezeleri sıralar, kadehini doldurur, içersin!

Hayır rakı böyle içilmez.

Rakının nasıl içileceğini, ya da içilmeyeceğini bilelim.

Rakı güneş batmadan içilmez.

Rakı yalnız başına içilmez.

Duvara bakarak içilmez,

Rakı keyif için içilir ,

Dertlenmek için içilmez,

Rakı sohbet için içilir.

Rakı şakadan, nükteden, işletmeden anlamayan bayır turplarıyla içilmez.

Rakı gürültüyle içilmez.

Rakı çabuk içilmez, içip masadan kalkılmaz.

Rakı sofrasında fazla yemek yenmez mezelerle yetinilir.

Rakı sofrasında sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz.

Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonrada buz konur.

Bu sırayı bozarsanız; anason kadehin üstüne çıkar, rakının hem tadı hem de keyfi kaçar. Rakı için çok şey söylenir, yazılır, ama Necip Mirkelamoğlu'nun

'Rakınağmesi' de unutulur gibi değildir.

Nükte, cinas anlayan;

Ahengi bezme uyan;

İçip zırvalamayan;

İşte onadır rakı

Not: Belki buraya iki kadeh rakı ve mezeler daha yakışırdı. Ben bu eski etiketlerimizi tercih ettim...

Aslında hep üzülmüşümdür. Ne Fransızın şarabı, şampanyası gibi ne de İngilizin, Amerikalının Viskisi gibi bir şöhrete ulaştıramadık Türk Rakısını…

Ulaştırabilirmiyiz bundan sonra diye soranlara cevabım, ben ümitli değilim.

Bunu imal edenler düşünsünler Rakı nasıl uluslararası bir içki olur diye…