Karabağlar Kent Konseyi Kadın Meclisi olarak, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kaybettiğimiz kadın kardeşlerimizi anmak, kadınların şiddetten uzak ve eşit yaşam taleplerini bir kez daha haykırmak için buradayız.
Biliyorsunuz ki, Karabağlar Kent Konseyi Kadın Meclisi olarak, özellikle mahalle odaklı çalışmalar ile kadın dayanışması için saha çalışmaları yapıyor, kadınların adalet arayışlarında, adliye koridorlarında, duruşma salonlarında yoldaşları oluyor, toplumsal cinsiyet eşitliği seminerleri, kadının insan hakları eğitimleri ile kadın çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Her sene 8 Mart’ta yaşam hakları ellerinden alınan, haksızlığa uğrayan, eğitime, eşit işe eşit ücrete ulaşamayan, yoksullukla boğuşan kadınlar için sesimizi yükseltirken, bu sene bir de, yaşadığı deprem felaketinin üstüne toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle bir de ikincil mağduriyetlere uğrayan kadınlar için sesimizi daha gür çıkarıyor, daha çok haykırıyoruz.
Deprem felaketi sonrası ortaya çıkan destekleyici uygulamaların düzensizliği, politikaların yetersizliği yaşamın her alanını sararken, kadınlar açısından toplumsal cinsiyet odaklı afet yönetimine olan gereksinimi de, bir kez daha gün yüzüne çıkardı.
Ne yazık ki afet sonrası kadınların, kendilerine dayatılan toplumsal cinsiyet algısı sebebiyle iç çamaşırı, ped, hijyen malzemeleri gibi temel ihtiyaçlarını dahi dile getirmekten çekinir duruma geldikleri görülmektedir.
Kadınların bu temel ihtiyaçlarının yapılan bağış ve yardımlarda da göz ardı edilmesi sebebiyle bu ihtiyaçların karşılanması konusunda da büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.
Hatta ne yazık ki, deprem anında dahi toplumsal cinsiyet rollerinin ve ataerkil değer yargılarının getirdiği yükler sebebiyle, kadınlar, üzerlerinde bulunan günlük kıyafet, çamaşır vb. ile ölmek pahasına dahi olsa dışarı çıkmaktan, kaçmaktan, yine deprem sonrası süreçte ped, çamaşır vb. gibi en temel hijyenik ihtiyaçlarını dile getirip talep etmekten çekinmektedirler.
Depremde canlarını kurtarabilen kadınlar, bu kez de çadır kentlerde güvenlik endişesi ile dışarı çıkamaz, çocuklarını yalnız bırakamaz hale gelmişlerdir.
Afet bölgesindeki kadınlar; kendilerine özel ve güvenlikli tuvaletlere erişimlerinin olmaması, doğum kontrol, aile planlaması araçlarına erişim olmaması gibi sebeplerle de bu süreçte riskli gebeliklere, birçok enfeksiyonel hastalıklara yakalanma riski ile de karşı karşıya kalmaktadır.
Yapılan çalışmalar, kadına yönelik şiddet ve cinsel istismarın, normal zamanlarda bile yönetilmesi zor bir durum iken, afet gibi kriz durumlarında daha da artan ve kontrolden çıkan bir süreç olduğunu göstermektedir.
Bu sebeple depremden etkilenen iller başta olmak üzere, depremden etkilenen tüm kadınlar için, şiddeti önleyici ve kadınları destekleyici uygulamalara bir an önce başlanmalı, kadınların kendilerini güvende hissetmeleri sağlanmalıdır.
Yaşanan bu acı tecrübeden çıkan sonuç göstermektedir ki; afet yönetimine hazırlanırken toplumsal cinsiyete duyarlı plan ve programların kadın bakış açısı ile ele alınarak, kadınların sürece katılımının arttırıldığı politikalar geliştirmek, afetlerle mücadele edilmesi açısından yaşamsal öneme sahiptir.
Kadınların, şiddetten uzak, eşit, insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşayabilmeleri için bir an önce tüm kurum ve kuruluşların dahil olduğu bütüncül bir kadın politikası oluşturulmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanan afet süreci uygulamaları bir an önce uygulamaya konulmalıdır.
Her 8 Mart’ta olduğu gibi bu 8 Mart’ta da kadınlar için taleplerimizle BURADAYIZ, HAKLARIMIZDAN VE HAYATLARIMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ!! DAYANIŞMA YAŞATIR!
07.03.2023 10:17:00