CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı radyo programında CNN Türk'ü boykot etme kararı ile ilgili ilk kez konuştu. Kılıçdaroğlu, "CHP’lilere nasıl tuzak kurabiliriz diye özel bir yayın politikası izlendiğine tanık olduk" dedi. Kılıçdaroğlu, ayrıca Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un açıklamalarıyla alevlenen "FETÖ'nün siyasi ayağı" tartışmalarına ilişkin olarak, 11 Şubat Salı günü partisinin grup toplantısında 'siyasi ayağı' açıklayacağını belirtti.
Kılıçdaroğlu, Kafa Radyo canlı yayınında, gazeteci Candaş Tolga Işık'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
CHP'lilerin CNN Türk yayınlarına çıkmama kararının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, rahatsızlıklarının seçim öncesinde başladığını ifade ederek, televizyon kanalında partilerinin zor durumda bırakılması için özel bir yayın politikası izlendiğini belirtti. Yaptıkları görüşmelere rağmen televizyon kanalının bu politikasından vazgeçmediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Biz CHP'yiz kimse bizi eleştiremez" gibi bir düşüncelerinin olmadığını vurguladı. Pek çok televizyon, radyo, gazetenin kendilerini eleştirdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Bir televizyon doğrudan doğruya CHP'yi hedef alıp zor durumda bırakabilecek yanlı haberler, yanlı yorumlar yapıyorsa bu doğru değil. O televizyon kanallarına çıkmamız onlara meşruiyet kazandırır. Biz de böyle bir meşruiyet kazandırma ayağı değiliz. Ayrıca CNN kanalının uluslararası bir markası var. O markanın da kendine özgü bir ağırlığı var dünya kamuoyunda, dünya medyasında... O ağırlığını da büyük ölçüde CNN Türk kaybetti. O nedenle uzun uzun kendi aramızda oturduk, konuştuk, böyle bir kararın verilmesine karar verildi."
"CNN TÜRK, A HABER OLMAYA BAŞLADI"
Yorumcuların istedikleri gibi konuyu yorumlayabileceklerini ancak haberin doğru verilmesi gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Haberi sağından solundan kırparak, anlamsız hale getirerek, sadece bir siyasal partiyi zor durumda bırakmak, bir siyasal partiyle ilgili algıyı kamuoyunda kendi istedikleri gibi yönlendirmek ya da algıyı o şekliyle oluşturmak için çaba harcamak, bizim kabul edebileceğimiz bir uygulama değil" dedi.
CHP'nin CNN Türk'ün yayın politikasına müdahale etmediğini belirten Kılıçdaroğlu, kararlarının, basın özgürlüğüne müdahale olup olmadığının sorulması üzerine, şunları aktardı:
"Biz CNN Türk'ün yayın politikasına müdahale etmiyoruz ki. Sadece 'Biz sizin televizyonlarınıza çıkmayacağız.' diyoruz. 'İzlemeyin.' de diyoruz, şunun için diyoruz, biz kendi partililerimize diyoruz. Onun dışındaki insanlar izleyebilirler. Bu televizyon kanalı objektif haber yapmıyor bize göre. Biz nasıl A Haber'i seslendiriyoruz gayet rahat bir şekilde, 'CNN Türk de A Haber gibi olmaya başladı. Bu kanalın CHP'ye yönelik verdiği haberlerin hiçbirisi doğru değil, bunlara inanmayın. Dolayısıyla seyretmeseniz de olur.' diyoruz. Yoksa biz gidip de 'CNN Türk'ü ele geçirelim, onu bizim yandaşlar satın alsın, satın aldıktan sonra bizim istediğimiz gibi program yapsın.' Hayır böyle bir arayışımız hiçbir zaman olmadı."
HALK TV YORUMU
Halk TV'nin CHP'nin kanalı olmadığını, bu kanalda zaman zaman partinin eleştirildiğini belirten Kılıçdaroğlu, eksiklik varsa eleştirilebileceklerini dile getirdi.
Gazetecilerin evrensel kurallar çerçevesinde iktidar ya da muhalefeti eleştirebileceğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Muhalif gazeteler var. Cumhuriyet, Birgün... Muhalif demeyelim de objektif yayın yapmaya çalışan gazeteler ve yorumcular var. Yorumcuların her birisi siyasal iktidarı eleştirirler, zaman zaman bizi de oldukça sert eleştirirler. Bunlara Basın İlan Kurumu'ndan reklam verilmeme cezası verildi. Bizde hiç böyle bir şey olmadı. İlk kez AK Parti iktidarları döneminde oluyor. Niçin? Yayın yapıyor mu gazete? Basın İlan Kurumu'nda toplanan paralar belli objektif kurallara göre gazetelere veriliyorsa burada ayrım yapamazsınız, verirsiniz. Eğer bu gazete habercilik dolayısıyla sağlıklı ve tutarlı bir gazete değilse zaten okuyucu kitlesini kaybediyor. Bunun dünya kadar örneği var. Baktığınız zaman çok sayıda gazete, bir dönem 500 bin, 600 bin, 700 bin satarken 30-40 bine düşmüş. Böyle dramatik tablolar da var. Bütün bunların sonucuna baktığınız zaman siyasal iktidarın medya özgürlüğüne müdahale etmemesi lazım. Medya, bağımsız, tarafsız davranmalı, objektif haber vermeli, sağlıklı eleştiri yapmalı. Medyanın ana işlevi, gücü denetlemektir."
DEPREM VERGİLERİ
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, soru üzerine deprem vergisinin hayat kayıpları yaşanmadan önce önlem almak amacıyla toplanmaya başladığını söyledi. 1999'da yaşanan depremin ardından toplanmaya başlanan vergilere rağmen Türkiye'de halen depremlerin ardından ölümler yaşanması üzerine vatandaşların bu paraların nereye gittiğini sorgulamaya başladığını belirten Kılıçdaroğlu, fay hatlarının ve hareketliliğinin bilindiğini, hatta bir bilim insanının doğuda meydana gelen depremi aylar öncesinden tam yeriyle söylediğini anlattı.
Bunun üzerine kendisinin deprem vergilerini sorduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Ben bunu sordum, sorunca da kıyamet koptu. Önce 'Cevap vermem.' dedi. Sen cevap vermek zorundasın kardeşim. Eğer ülkeyi gerçekten sağlıklı yönetmek istiyorsan vatandaşın ödediği vergiyi nereye harcadığını açıklamak zorundasın" diye konuştu.
'ELAZIĞ'DA KIZILAY ÇADIRI GÖRMEDİM'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Elazığ'ı ziyaretinde Kızılay çadırı görmediği yönündeki sözlerinin hatırlatılması üzerine, şunları kaydetti:
"Kızılay çadırı görmedim dedim. Onlar AFAD'ın çadırı. Bir tarafında AFAD, bir tarafta Kızılay yazıyor. Kızılay nedir? 152 yıllık bir kuruluş. 152 yıllık bir kuruluş bir yerde deprem olduğu zaman hemen gider, her türlü insani yardımı yapar. Kriz yönetimi için vardır Kızılay. AFAD depreme dayanıklı binaları yapmak, tespitleri yapmak, Kızılay'ın yetişemediği yerlere yardım etmek... Bütün bunlar olabilir. 152 yıllık bir kurumu, Kızılay'ı AFAD'ın kapsama alanına sokamazsınız. Yazıktır, günahtır. 152 yıllık bir kurum kimliksiz olamaz. Benim itirazım o. Daha önce biz giderdik, her yerde Kızılay'ın çadırları vardı. Ama bu sefer Kızılay'ın çadırları yok, bağımsız Kızılay çadırı yok. AFAD'ın çadırı var. Ön tarafında AFAD, yan tarafında da Kızılay yazıyor. Niçin, niye Kızılay yok? Kızılay neden yok orada bizim aradığımız o. Efendim Kılıçdaroğlu görmemiş, çadırın yan tarafında da Kızılay yazıyor. Ben onu sormuyorum ki. Neden Kızılay'ın çadırları yok? Bugüne kadar çocukluğumdan bu yana nerede bir deprem olsa, sel olsa, felaket olsa biz Kızılay çadırlarını görürdük. Neden bu sefer bağımsız Kızılay çadırı yok. Biz bunu söyledik sadece."
'KIZILAY YÖNETİCİLERİ AÇIKLASIN'
Kızılay ve AFAD'ın alanlarının farklı olduğunu, Kızılay'ın evrensel değerleri bulunduğunu, Osmanlı'dan miras kaldığını belirten Kılıçdaroğlu, büyük felaketlerle karşılaşan insanların kimliğine ve inancına bakılmaksızın süratle önlem alması gereken kurumun Kızılay olduğunu kaydetti.
Kılıçdaroğlu, gönüllülerden oluşan Kızılay'ın üst yönetimindekilerin maaşlarının milletvekillerinden fazla olduğunu, dolar bazında kiralar ödendiğini, büyük harcamalar yapıldığını söyledi. Kızılay Başkanı'nın böyle bir para kazanmadıkları yönündeki ifadesinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Yaşıyorlar. Bunlar gazetelerde yayınlandı. Aldıkları aylıklar yayınlandı. Kızılay Başkanı'ndan şunu isteyelim o zaman. Kızılay'ın bütün hesaplarını kamuoyuna açsın. Kimler büyük ölçüde bağış yaptı, Kızılay bu bağışları kimlere bağışladı. Bağış alan bir kurum başka bir yere bağış mı verir? Kızılay üzerinden vergi kaçırıyorlar. Ben yardım kuruluşu değil miyim Kızılay olarak. Bana yardım yapıldıktan sonra bunu kendi amaçlarım doğrultusunda harcayacağım. Ben bu parayı alıyorum başka bir yere harcıyorum. Niçin? Siyasi iktidar öyle talimat vermiş. Bu aslında rüşvet mekanizmasının bir başka yoludur. Ensar Vakfı, Manhattan'da yurt yapacak TURKEN Vakfı'na parayı vermiş. Türkiye'de yurda giremeyen yüzbinlerce öğrenci var. Burada yapsana, İstanbul'da, Ankara'da, Bursa'da yap. Her yerde üniversitemiz var. Manhattan'da metrekaresi 10, 20 bin dolar olan yerde öğrenci yurdu yapacan. Biz de buna inanacağız. Akıl var. mantık var. Bari milletin aklıyla alay etmesinler."
"BÜTÜN SİYASİ PARTİLERE SAYGILIYIZ"
Seçimlerden sonra CHP'nin HDP ile birlikte hareket ettiği yönündeki söylemlerin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, "Bütün siyasi partilere saygılıyız. Türkiye'de her siyasi parti teröre açık ve net tavır takınmalı. Terör bir insanlık suçudur. Teröre karşı mücadele etmek bütün siyasi partilerin ortak görevi olmak zorundadır. Terör konusunda aldığımız tavır, sadece HDP, AK Parti, MHP değil, bütün siyasi partilerin aynı tavrı almasını bekleriz. HDP ayrı bir partidir. CHP ayrı bir partidir. HDP, Millet İttifakının içinde yer almıyor. Bağımsız olarak seçimlere girdi, barajı aşarak parlamentoya girdi. HDP'ye bakış açımız budur" diye konuştu.
SP'NİN MİTİNGİNE KATILACAĞIM
Kılıçdaroğlu, Saadet Partisinin düzenleyeceği Kudüs mitingine katılacağını belirterek, şöyle konuştu:
"Pazar günü İstanbul'da il kongremiz var. Saat 11.00-11.30 civarında başlayacak. Kudüs mitingi ise saat 14.00'te başlıyor. Bir terslik olmazsa inşallah katılacağım. Kudüs bizim için sadece CHP açısından demiyorum, İslam dünyası açısından da önemli bir yerdir. Filistin önemli bir yerdir. Filistin halkının bağımsız devletini kurması kadar haklı bir düşünce olamaz. O nedenle Saadet Partisi miting düzenliyor. Bu konuda görüşlerimiz çok farklı değil. Filistin'in kendi bölgesinde bağımsız bir devlet olarak topraklarında bayrağını göndere çekmesini isteriz."
İDLİB'DE 8 ASKERİN ŞEHİT OLMASI
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın izlediği dış politikanın Türkiye'nin aleyhine sonuçlar doğurduğunu belirterek, bunun sadece Suriye bağlamında değil, Amerika, Rusya, Irak, Avrupa Birliği ve BM olsun, hangi çerçeveden bakılırsa bakılsın dış politikada tıpkı ekonomide olduğu gibi Türkiye'nin ivme kaybettiğini ifade etti.
İdlib'de 8 şehit verildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Yüreğimiz kan ağlıyor. Ama oturup aklımızı çalıştırmak zorundayız. Orada gözlem noktalarımızda askerlerimiz var. Gözlem noktalarımızın korumalığını yapan Rusya ve rejim, yani Suriye hükümeti. Bu çatışma nasıl oldu? Rusya, 'Koordinatlar verilmedi bize' diyor. Türkiye 'Koordinatlar verildi' diyor. Bu konuda askerlerin yaptığı açıklamaya güveniriz. Eğer koordinatlar verildi ve bizim askerimiz vurulduysa ciddi bir sorun var demektir. Tekrar yeniden oturup konuşmalarını istedik. Soçi'de söz verdiler. 'İdlib'deki teröristlerin elinden ağır silahları alacağız.' dediler. Terör örgütü silahlarını vermedi. Bunun altına hangi gerekçeyle imza attınız? Bilmiyor muydunuz? 'Terör örgütleri size vermez.' diye. Putin 'Erdoğan'dan ricacı olduk.' dedi. Bir devlet başkanı Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanından terör örgütleriyle ilgili neden ricacı olur. Demek ki onlarla bizim bir ilişkimiz var. Suriye konusunda Rusya ile rejimle bir şekilde görüşmenin yapılması gerektiğine inanıyoruz. Biz baştan beri 'Görüşmeleri yapın, askerlerimiz zor durumda kalmasın' dedik. En son bize 'Moskova'da görüştük.' dediler. Bu görüşmelerin sonucu askerlerimizin bölgede zarar görmemesi açısından önemlidir."
AKP'LİLERİN BAŞBUĞ'A DAVA AÇMASI
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un "FETÖ'nün siyasi ayağı" konusundaki açıklamaları ve AKP'li milletvekillerinin Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunma hazırlığı tartışmalarının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Gece yarısı 01.00 sıralarında bir yasal düzenlemenin, Milli Savunma Bakanlığı'ndan, ordudan, muhalefetten gizlenerek bir oldubittiyle kabul edilmesi, bu yasal düzenleme sonucunda terfi ettirilen ya da yeni yerlere getirilen kişilerin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra neredeyse tamamının tutuklanıp hapse atılması, herhalde sıradan bir olay değildir. Salı günü grup toplantısında FETÖ'nün siyasi ayağını açıklayacağım."
Bir başka soru üzerine, "FETÖ'nün siyasi ayağı nedir?" üzerinde önce bir tanım yapılması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"İş adamı ayağı diyoruz mesela. Baklavacı ayağı bile çıktı ortaya. Üniversite, eğitim, medya ayağı çıktı ortaya. Bir de bunun siyasi ayağı vardır yani. Onu da ortaya koyacağım. Şimdi Elazığ depremi oldu. Arkasından kalkıp özel bir tartışma alanı yaratmayı doğru bulmuyorum. Yani insanlar, Türkiye bir anlamda yasta. Herkes oraya odaklanmış vaziyette. Yaraların sarılması lazım. Bir siyasi çekişmenin olmamasına özen gösterdim. O süre içerisinde bizim, Türkiye böyle acılar yaşarken, o acıları bir anlamda görmezden gelip, Türkiye'yi başka bir yöne doğru çekiyormuşuz gibi bir algının doğru olmayacağını düşündüm, o nedenle bir hafta erteledim. İsim de belgede vereceğim, her şeyi vereceğim. Başbuğ'un yaptığı açıklamalar doğrudur. 'Efendim, Kılıçdaroğlu da oradaydı.' Ben o zaman grup başkanvekiliyim o gece zaten ben orada yokum. Çünkü nöbetçi Hakkı Suha Okay'dı o gece orada. Kaldı ki biz bunu nasıl kabul etmişiz. Diyor ki 'CHP de kabul etti.' Ya biz Anayasa Mahkemesine götürmüştük. Bunlar Meclis'in tutanaklarını dahi yalanlama noktasına geldiler. Bereket versin Parlamentodaki görüşmeler tutanaklara yansıyor. Dolayısıyla tutanaklar var elde. Bu kadar yalan söylemek de ayrı bir maharet işi herhalde. Benim aklım almıyor. Siyasette bu kadar yalan nasıl söyleniyor aklım almıyor." Cumhuriyet
07.02.2020 12:30:00