“Üç Gelecekler” metodu

“Üç Gelecekler” metodu

‘Türkiye ve Ötesinde Müslümanlık’ kitabının yazarı, Virginia Üniversitesi Bilim Akademisi Üyesi Dr. Neslihan Çevik “Yapay siyasi ittifaklar ve yarattıkları ideolojik fay hatları Türkiye’yi kazan-kazan senaryolarından uzaklaştırıyor” diyor.

NESLİHAN ÇEVİK

 

“Üç Gelecekler” metodunu kullanarak üç ana risk kategorisi belirleyebiliriz: Fil, Kuğu, Denizanası... Peki, siyasi aktörler özellikle de Gelecek Partisi bu risklere karşı nerede duruyor?

Fil: AK Parti’nin artık Ak Parti Olmadığını İtiraf Edememesi

Bu risk malum olan bir risktir. Bilinir, gözle görülebilecek kadar hatta bir ‘Fil’ kadar büyüktür. Fakat herkes odadaki fili görmezden gelir. Çünkü ya bu fille uğraşmaktan korkarlar ya da işlerine gelmez. Türkiye’nin siyasi fili AK Parti’nin artık “AK Parti” olmadığı gerçeği ile yüzleşememesidir. Bir başka deyişle, temsil ettiği değerlerin özgürlük, demokrasi, sivil toplum ve erdemden jakoben-liderciliğe, nepotizme ve sakalı uzatılmış ama ahlakı seyreltilmiş bir İslam’a dönüşmüş olduğunu hâlâ itiraf edememiş olmasıdır.

Gerek dışarıda gerekse içeride hemen hemen herkesin farkında olmasına rağmen bu değişime karşı kimse kral çıplak diye bağıramıyor veya buna cesaret edemiyor. Peki, AK Parti’nin oldukça açık ve belirgin olan bu değişimi itiraf etmesi neden önemli?

Fil her yürüdüğünde etrafı yıkıp dökmesin diye!

Daha açık bir ifadeyle, bu ters-evrimi itiraf etmediği sürece AK Parti çözümü yanlış yerlerde aramaya devam edecek. Dün ‘metal’ yorgunluk ve yeni bakanlar; bugün ise yeni teşkilat başkanları... Hâlbuki mevzuu terzileri değiştirmekten ziyade önce kralın giyinmesi. Kral buna yanaşmıyor çünkü yanaşırsa bir anlamda gidenlerin gitme nedenlerindeki hakikati kabul etmek zorunda kalacak. Mesela Davutoğlu’nun parti kurmasının “kişisel ihtiraslardan” ve anti-Erdoğanizmden dolayı değil de Türkiye’nin ekonomik, siyasi, ve toplumsal çöküşüne son vermek amacıyla olduğunu kabul etmek zorunda kalacak. Ancak, zor da olsa bu itirafı yaparsa, Türkiye’nin bekasını korumuş olacak- tabi burada bekadan kasıt ülkenin bekası ise-... Türkiye’nin kaderi yeni siyasi aktörlerin kaderine bağlı. Türkiye’yi gittikçe daha da sertleşen yönetim ve ekonomi krizinden yeni aktörlerin yaratacağı momentum, itki ve beklenti çıkaracak. Yeni bir siyasi rekabet, bir taraftan AK Parti’yi terbiye edecek, bir taraftan da yeni aktörlerin kendi çıtalarını yükseltmesine neden olacak. Siyaset yeni bir tavır takınmak zorunda kalacak; mesela yolsuzluk, tarafsızlık, adalet gibi konularda partiler daha ciddi ve tutarlı çalışmak zorunda olacak.

Siyah Kuğu: Kamu Politikaları ve Ekonomi

Bu risk kategorisinde daha çetin bir sorunla karşı karşıyayız. Öncelikle Siyah kuğu, bir riskin var olduğu fakat bu riskin yaratacağı problemlerin tam olarak tanımlanamadığı durumları kapsar. Mesela, genetiği ile oynanmış bitkilerin yaratacağı sıkıntılar olduğunun farkındayız; fakat bu sıkıntılar nedir veya ne ölçüde gerçekleşecek henüz adını koyamıyoruz.

Türkiye’nin siyasetteki siyah kuğusu ne?

Kamu politikalarının ve ekonomi yönetiminin rasyonel olmaması.

Bu hem hangi projeleri yani hangi “kamusal iyileri” üretelim sorusu için hem de nasıl üretelim sorusu için geçerli. Her iki durumda da kararlar planlama, AR-GE ve çalışma standartlarına göre değil, nepotizm ve rantçılık üzerinden veriliyor. Elbette dürüst ve iyi niyetli olan kamu görevlileri de var fakat onların da az bir kısmı ehliyetli ve çoğu alanlarının en iyisi olmadıkları gibi uzmanı bile değil. Beceriksiz kamu siyasa üretiminin temsili bir örneği UBER’e karşı bir çözüm olarak üretilen mavi ve siyah taksi. UBER’in İstanbul’da çözdüğü problem şu idi: “İstediğim zaman nerede olduğuma ve nereye gideceğime (mesela, uzun veya kısa yol) bakmaksızın beni al ve dolandırmadan gideceğim yere götür.”

Mavi taksi yolcuya ne sundu peki? Daha lüks ve daha pahalı bir arabaya bin. . .

Aradaki fark uçurumdan da büyük! Biri, yurtdışı menşeli bir firma, kamusal bir problem olan İstanbul içi ulaşım problemini iyi anlamış. Diğeri, ki diğeri İstanbulluların ihtiyaçlarını çok iyi bilmesi beklenen İstanbul Belediyesi, olmayan bir talebe arz sunuyor ve üstüne hem yolcu hem taksici için yeni krizler yaratıyor-taksiler yolcu alamıyor, yolcular pahalılıktan şikâyet ediyor. Sonuç ne? Ehliyet sahibi olmayan erkler işe yarayan bir şeyi yok ediyor ama bununla da kalmayıp, yeni problemler yaratıyor. Şimdi bunu mavi taksiden eğitime, sağlığa, adalete ölçekleyin. Örneğin kayyum atamaları. Kayyum atamak yolsuzlukla ve terörle mücadele etme aracı olması gerekirken yeni çeşit yolsuzluklar ve adaletsizlikler yaratıyor. Başka bir ifadeyle, bir tiran öldürülürken yeni tiranlar yaratılıyor.

Tabii ki AK Parti’nin son döneminin başarılı proje ve politikaları da oldu. Ama Nicholas Taleb’in örneğini kullanalım: 100 tane maymuna bilgisayar verin; göreceksiniz ki iki veya üç maymun evet, gel, gir, dur gibi kısa ama anlamlı kelimeler yazmış. Fakat bu sonuç maymunların yazı yazabildiği anlamına gelmez sadece rastlantısallık anlamına gelir. Sonuç olarak, ehliyetsizlikle yönetimin, Türkiye’nin gelecek 20-30 yılına kestiği faturasının bedelini henüz tam olarak idrak edemiyoruz. Karşılaşacağımız “Siyah kuğu” risklerini yönetebilmek için Gelecek Partisi’nin ciddi bir potansiyeli var: Kamuoyu henüz tanışmamış olsa da parti güçlü bir kadro kurarak hareket etti.

Kendi sektörlerinde dünyada ilklere imza atmış olanlardan, “lean start-up” ve girişim dünyasının aşina olduğu isimlere, “pro-bono” olarak senelerce burada ve Afrika’da çocuk haklarını savunan avukatlara, Amerika’da ekonomi, sürdürülebilir kalkınma ve demokrasi dersi verenlere ve de ailesinin de toplumunda baskısına karşı koyarak eğitimlerini tırnakları ile kazıyarak yapan kadınlara kadar ezber bozan birçok isim var. Eğer bu kadro ön plana çıkar ve siyaseti “Türkiye’nin sorunlarını çözmek” için bir araç olarak kullanabilirse siyah kuğulara karşı bir kalkan olabilirler. Ek olarak, Gelecek Partisi ilk defa “Politika İzleme Kurulları (PİK)” adı ile kurulan “gölge bakanlar” konsepti ile Türkiye’de olan biteni inceleyen bir gözlemciler gurubu oluşturdu. PİK’lerin amacı hükümete muhalefet yapmak değil; bir risk yaratılıyorsa onu anında fark etmek, siyasi erki uyarmak ve erki olası tedbirlerin belirlenmesi için hareket geçmeye davet etmek. PİK’ler bu görevi hakkınca yapabilirse, Gelecek Partisi Türkiye siyasetinde “muhalefet yapmak” işinde “disruption” (yapıcı-yıkım) bile yaratabilir.

Denizanası: İttifakların matematiğine karşı hayatın gerçekleri

Şimdi gelelim en zor riske: Denizanası... İklim değişikliği denizanalarının bir araya gelmesine sebep olarak tek başlarına zararsız olan bu canlıların büyük tehlikelere yol açan kompozisyonlar oluşturmasına sebep oluyor. Hatta öyle ki denizanası saldırıları bazı elektrik santrallerinin ve nükleer reaktörlerin kapatılmasına yol açıyor. Bunlar bildiğimizi sandığımız ama aslında bilmediğimiz riskler. Yeni herhangi bir partinin ve dolayısıyla Gelecek Partisi’nin Türkiye için önemi aslında denizanası kategorisinde ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin denizanası ne ve neden Gelecek Partisi bu riskle baş etmek için en güçlü potansiyel aktör?

Türkiye’nin denizanası yapay siyasi ittifaklardır.

Yapay siyasi ittifaklar bizi henüz rahatsız etmiyor. Tek tek denizanalarından bir tehdit algılamadığımız gibi bugünün siyasi ittifaklarını sadece bir siyasi formül olarak görüyoruz. Sanıyoruz ki bu sadece mevcut siyasetin, yeni sistemin getirdiği basit bir matematik. Gazeteciler de ilk bunu soruyor: Hangi ittifakta olacaksınız? Fakat burada gözden kaçırdığımız önemli bir şey var. Sorunları çözmek için siyasi ittifaklardan ziyade toplumsal ittifaklara ihtiyaç var. Her şeyi siyasi ittifaklar üzerinden okursak hem toplumsal devamlılık için zaruri olan ortak değerleri kutuplaştırırız hem problemlerimizi çözemeden ve daha da akutlastırarak yaşamaya devam ederiz. Örneğin deprem ve afetlerle başa çıkamaya devam ederiz, insan hakları ve kadın “haksızlıkları” alır başını gider, demokrasi ve adalet olmayan ama özlenen toplumsal elementler olarak kalır.

Sonuç olarak, yapay siyasi ittifaklar ve yarattıkları ideolojik fay hatları Türkiye’yi kazan-kazan olabilecek senaryolardan uzaklaştırıyor ve her geçen gün kaybet-kaybet senaryolarına bir yenisini daha ekliyor. Yeni sistem ve günün siyasi koşulları da buna zorluyor. Yeni partiler “doğal havzamız” deyip kısa vadeli matematik hesapları içine girmezlerse uzun soluklu ve ülkeyi ileri götürecek iş yapacak partiler haline gelebilirler. Burada avantaj Gelecek Partisi’nde olabilir.

Partinin en önemli özelliklerinden biri mevcut ideolojik köşelere sıkıştırılmamak konusunda ciddiyeti. Nasıl? Gelecek Partisi kuruluşundan itibaren iki şey yaptı, her kesimden insana gitti ve bunu oldukça şeffaf ve samimi bir şekilde yaptı. Artık şimdi partinin çatısı altında bir araya gelmiş olan bu farklı kesimler beraberce değişebilir ve birbirlerini iyi anlayabilirlerse, parti her kesimi tatmin edecek sonuçlar oluşturabilecek ve sonuçta herkesin mutabık olabileceği yeni siyasi ürünler ortaya çıkarabilecekler. Daha doğrusu herkesi mutlu edecek senaryoları en optimize şekilde ortaya çıkarabilecek bir aktör olma ihtimali var. (Ben kendi adıma bu ihtimali sevdim.)

Bu bir süreç ve kolay bir süreç değil. Ama riski büyük olanının rızkı da büyük olur diyelim.

Sonuç: Ne olduğunu tam da tarif edemeden herkes “yeni siyaset” lazım diyor. Gelecek Partisi yeni siyasetin şekillenmesinde aktif rol almaya başladı bile. Şu anki yapıyı koruyabilirse seçmene yeni bir imkan sunacak: İdeolojiler değil de konular ve sorunlar üzerine seçim yapabilirsin! Yeni siyasetin ilk parametresi de sorun çözmek olacak gibi duruyor. Karar

 


11.02.2020 14:30:00