GÜNDEMHaber Girişi : 16 Aralık 2016 23:00

Ayda 140 dolara dünyayı gezen Modern Evliya Çelebi!

Ayda 140 dolara dünyayı gezen Modern Evliya Çelebi!
İzmir'in kabına sığmayan genç kalemi Bülent Uraz bu kez gerçekten kendisi gibi bir isme kulak verdi. 'Ayda 140 dolara dünyayı gezmek' sloganını yaşama geçiren Kutluhan Özdemir içini Uraz'a döktü

Uzun zamandır sosyal medyada fenomen olma yolunda ilerleyen 'Ayda 140 dolar ile dünyayı gezmek' sloganının sahibi Kutluhan Özdemir ile kısa bir röportaj yaptım. Bence bütün herkesin okuması gereken GERÇEK bir hayat hikayesi. Robotluktan kurtulan ve sisteme meydan okuyarak tekrardan doğan bu insana tüm sevgilerimle..

 

1- Öncelikle kendinizi biraz tanıtır mısınız?

 

Merhaba, ben Kutluhan Özdemir. Adana'da doğup büyüdüm ve hayatımın üniversiteye kadar olan kısmını bu şehirde geçirdim. Ardından üniversite eğitimi ve sonrasındaki birkaç iç tecrübesi için 17 yaşında İstanbul'a taşındım, matematik eğitimi aldım. Üniversite eğitimim devam ederken ve sonrasında olmak üzere birkaç farklı iş kurma ve batırma deneyimim oldu. Kendimi bildim bileli içinde gezi merakı olan biriydim. İnsanın kendi ruhunun derinliklerine yapacağı ve kendi özünü aramaya çıkacağı bu yolculuğun ilk adımlarının şehirlerden uzak sade bir hayat tarzı ile ortaya çıkacağını düşünen biriyim.

 

Kendime olan arayışım, beni dünyaya ve dünyanın en ücra köşelerindeki insanların hayatlarını tecrübe ederek, deneyimleyerek yasamaya itti diyebilirim. İlk tek başıma yaptığım geziye 14 yaşında çıktım. Bir yaz dönemini Anadolu'nun köylerinde gezerek geçirdim, ardından birbirini izleyen yıllarda iki farklı zamanda Likya yolunu ve kral yolunu yürüdüm. En temiz yüreği ile bana evlerini açan Anadolu insanlarını ve hayatlarını gördükten sonra, onların hayatlarının bir parçası olmak ve böylesine bir kültüre ait olduğumu bilmek bana ciddi şekilde mutluluk vermişti. Bunun sadece güzel Anadolu toprakları ile sinirli kalmasını istemdim ve dünyayı keşfetmeye, 30 haneli küçücük bir Anadolu köyünde bana evlerini ve sofralarını açan birkaç insanla cay sohbeti yaparken karar verdim.

 

İlk yurtdışı gezimi bir konferansa katılmak için 19 yaşında Almanya ya yaptım. Ardından defalarca kez Avrupa da bulundum, balkanları otostop yaparak geçtim. Bosna'nın dağlarında kamp yaptığım bir gece daha da uzaklara gitmeye karar verdim o günden itibaren bunun için ciddi şekilde alt yapı çalışmalarına başladım.

 

İngilizce dışında diller öğrenmek ve hayatimi parayı en az şekilde kullanarak devam ettirebileceğim bir yol arayışına girdim. Su anda 26 yaşındayım ve hayatimin 1.5 senesi kesintisiz olmak üzere hemen hemen 3 senesini yollarda geçirdim.

 

2- Duyduğuma göre Üniversite bitirmişsiniz. Çoğu kişi üniversite bitirdikten sonra hemen iş dünyasına atılmak ister. Neden maceracı olmak? Sizi bunu yapmaya ne itti?

 

Dünya, insanın ruhunun ve bedeninin geçici olarak bulunduğu bu güzel yer. Her bir karışında,her bir toprağında insanın kendinden bir parça bulacağı ve kendini keşfedeceği her bir anında mucizelerin yaşandığı evimiz. Sanırım ömrümüzün

 

tamamını ayni yerde geçirmek insanın dünyaya ve ondan da öte kendine yapacağı en büyük haksızlık olurdu. İnsan ruhunun onurlandırılması varlığımızın daha da anlamlandırılması için çıktığım yolda, kendime olan arayışımda doğal bir sonuç olarak doğdu dünyayı gezme düşüncesi ve o günden beri yollardayım.

 

İs hayati kısmına değinecek olursak, insan hayatinin sabah 8 aksam 5 çalışarak tüketilemeyecek kadar değerli olduğunu düşünüyorum. Hayatımızı paranın peşinde değil de bilgeliğin ve onurlandırılmış bir insan zihninin pesinde tüketme fikrine karşı koymam imkânsızdı. Doğrusunu istersen hayatımın geri kalanında dahi düzenli olarak bir işe girip çalışacağımı zannetmiyorum. Sistemin dışına çıkmanın yolunu keşfettim, tam özgürlüğü, sistemden kopuşu ve gerçek çalışmayı.

 

Kişi kendi besinini üretip yaşadığı sürece, doğa ananın kolları her daim insani kucaklayacaktır. Kendime defalarca kez sormuşumdur yaşamak için gerçekten neye ihtiyacım var diye? Küçük bir ev keza onu da kendim yapacağım ve yiyecek tabii ki onu da bir parça toprağın üzerinde yaşayarak üreteceğim. Geri kalan tüm her şey, tüm zaman ise insanın doğayla beraber, sevdiklerinin yanlarında geçireceği güzel anlardan ibaret.

 

Mutlu yasanmış bir hayati, zengin ama kendinden ve doğadan kopuk olarak geçen bir hayata tercih ederim.

 

Hayat aslında o kadar fazla bilgelik ve erdemle dolu ki bakmasını bilen için...

 

Gününün en az 3 te 2 sini kendine ayırmayan kişi özgür değildir ve olamayacaktır. Özgürlük ise bir boyunduruktan kaçıp kurtulmanın ötesinde, zihninizi esir almış düşüncelerin ve duyguların ortadan kalkması durumudur.

 

Sorun kendinize,gerçekten neye ihtiyacınız var yasamak için? Bir çatı, yemek, su ve sevdiklerinizden başka....

 

3- Okul hayatınızda öğrendikleriniz ne kadar işinize yaradı? Sizce okul size yeterince hayatı öğretebilmiş mi? Neden?

 

Günümüz şartlarında insan bilgisinin sorunu çözme odağından çok ama çok uzakta olduğunu düşünüyorum. İnsan doğayı takip ederek bütünleyici bilgiye ulaşmak yerine doğayı ve elindeki her şeyi ayrıştırarak bilgi edinmeye çalışıyor ve bu yöntem belirli noktalara kadar doğru ve düzgün bir şekilde işleyebilir ama unutmamak gerekir ki doğa bir bütünlüktür ve bu bütünlük aslında sadece ama sadece birdir. İnsanın yüzyıllardır süregelen bu zamanda hala anlayamadığı nokta tam olarak budur. Sorunu hiçbir zaman tam anlamıyla çözmekle ilgilenmez insan bilgisi. Bir örnek vermek gerekirse; geçtiğimiz yıllarda büyük bir petrol şirketi, sondaj çalışması sırasında büyük bir felakete neden olarak tonlarca petrolün okyanusu kirletmesine neden oldu. Milyonlarca canlının öldüğü yetmezmiş gibi, doğal ekosistemi bozan bu surecin etkileri hala devam etmekte. Keza insanlığın bu durum karşısındaki çözümü, petrol ile beslenen bakteriler üretip denize bırakmaktan ibaret olan 5 yaşındaki bir çocuğun dahi daha mantıklı bir çözüm bulacağı bir yöntem denediler. Sadece o andaki sorunu çözmekle uğrasan insan bilgisi defalarca kez olduğu gibi yine yanılmaktan öteye geçemedi ve aradan gecen zamandan sonra bakterilerin evrimleşip, okyanustaki diğer canlı türlerine saldırmaya başladıklarını keşfettiler. Buna çözüm olarak ise yeni bir

 

kimyasal madde ile sadece bu bakterilerin yoğun olduğu bölgeleri zehirlediler. Demem o ki,insanlık günümüzde yanlış bir yola sapmış fakat son sürat burada ilerlemekte ve ne yazık ki onu durdurabilecek hiçbir şey yok. Gelelim benim eğitimimin bana neler kattığına. Ben matematik eğitimi aldım ve bunu yaparken ki amacım doğayı daha iyi anlamaya çalışmaktı. Matematiği kullanarak ekonominin temel dinamiklerinden tutun doğaya kadar birçok şeyi anlamlandırabilirsiniz. Benim amacım da doğa hakkında daha fazla bilgi edinmekti. Aradan geçen bunca zamandan ve eğitim hayatımdan sonra doğanın bilgisinin insan zihnini aşacak boyutta olduğunu ve insanın bunu anlamlandırabilecek bir zihne sahip olmadığını düşünüyorum. Doğa bizim anlayabildiğimizden çok daha fazlası... Kendimden emin bir şekilde, kendimi doğanın merkezine bırakarak onu sadece anlamaya çalışmaktan öte bir bağ buldum diyebilirim. Bu da bizim ve yeni nesillerin artık bulamadığı şey, doğa ile aramızdaki bağ. Doğanın bu kadar parçası olup doğadan bu denli uzak yasayan canlılar yoktur herhalde günümüzde ne yazık ki...

 

4- Bizlere nerede kaldığınızı ve nasıl geçindiğinizi anlatır mısınız?

 

Bütçem yok. Aynen okuduğunuz gibi belirli bir bütçem yok ve kendi paramı kendim kazanmak zorundayım seyahatimin devamı için. Mesela hostelde çalıştığım zamanlarda turistlere sörf kıyafeti, bisiklet gibi ekipmanlar kiralıyorum. Brezilya'da şeker kamışı toplayıp suyunu sattım sahilde. Uruguay'da boya badana işleri yapıyordum. Arjantin de ise biraz daha şanslıydım. Şöyle ki Arjantin'de dolar almak yasak Türkiye'nin Özal öncesi dönemi gibi. Hal böyle olunca da dolar karaborsada donuyor. Banka kartınızla alış veriş yaptığınızda veya resmi bir bankada dolar sattığınızda size verilen oran 1 dolar için 9 peso. Karaborsada ise 14 ile 16 arasında değişiyor. Hemen hemen tüm gezginler gelirken yanlarında dolar getirip burada değiştiriyor. Karaborsada herkese güven olmuyor tabii. Daha önce Brezilya'da tanıştığım biri sayesinde bir karaborsa dolar satıcısı ile 15.5 oranında anlaştık. Ben de couchsurfung gibi birçok internet sitesinden buraya gelen insanlara bu hizmeti vermek için mesaj atıyorum. Onlar güvenilir bir şekilde 14.5 oranında paralarını benim götürdüğüm yerde değiştiriyor,kalanı ise ben alıyorum karaborsacıdan. Bu sayede günlük ortalama 11 dolar kazandım bu süre zarfında.

 

Yine para kazanmak ve seyahatime devam etmek adına dünyanın her bir yanındaki insanlara kartpostal gönderiyorum. Onlar da hem bana destek olmak için hem de güzel bir ani olması için satın alıyorlar. Karşılığında ise ne kadar göndermek isterlerse gönderiyorlar.

 

8 ayin sonunda aylık ortalama masrafım 140 dolar. Hatta facebook ve eksisozlukte "aylık 140 dolar ile dünyayı gezmek" adli sayfaların çıkış noktası bu. Olur da destek olmak veya takip etmek isteyen olursa bu sayfalardan bana ulaşabilirler. Güzel bir mesaj bile insana kendini iyi hissettiriyor dünyanın öbür ucundayken.

 

Doğrusu bütçemin yetmediği zamanlar yok. Yani böyle bir ihtimalim yok. Önceliğim enerjimi ve zamanımı harcamadan para kazanmak fakat her daim mümkün olmuyor. Parasız kaldığım günlerde amele yevmiyesi ile tas taşıdığım da oldu. Uzun lafın kısası ne yapıp ne edip bir bütçe oluşturmalı ve onu da yettirmeliyim.

 

Tüm samimiyetimle şaşıracağınızı düşünerek soyluyorum ki su ana kadar konaklama için hiç para harcamadım. Genelde günde 4 5 saat çalışma karşılığı kalacak yer ve üç ögün yemek veriyor insanlar. Bunun için kullandığım belli başlı internet siteleri var. Ya da direkt gidip konuşuyorum böyle bir teklif sunuyorum insanlara.

 

Su ana kadar birkaç gece dışarda kalmak zorunda olduğum durumlar oldu. Onun dışında her daim ya çalıştığım yerlerde kalıyor ya da couchsurfing den tanıştığım insanların evinde konaklıyorum. Hatta söyleyebilirim ki bu şekilde seyahat etmek çok çok daha kolay oluyor ve gün içerisinde birkaç saatinizi ayıracağınız bir uğraş ediniyorsunuz ve en güzel yani da yerel halkın evinde konaklıyor, ayni masada yemek yiyor oluşunuz.

 

Yazılarımı takip eden bir eksi sözlük yazarı Buenos Aires'te benim adıma bir hostelde iki gece için rezervasyon yapıp ücreti ödedi. İki gecemi de öyle geçirmiştim.

 

Otostop ile ulaşmayı planladığım yerlere ulaşamayıp benzin istasyonunda veya sokakta üşüyerek geçirdiğim birkaç gece var tabii ki fakat aylardır yolda olan biri için maruz görülebilecek düzeydeler.

 

Hostellerde konaklamak aslında çok pahalı değil. Gecelik 10 dolara çözebilirsiniz kalacak yer sorununuzu fakat ayda 140 dolar ile gezen birisi için pek mümkün olmuyor bütçemde konaklamaya yer ayırmak.

 

Geçinmek için de su ana kadar yaptığım işlerin aklımda kalan kısmını da paylaşmak istiyorum;

 

Hostelde resepsiyonda çalıştım

 

Hostelde turistlere sörf tahtası, sörf kıyafeti ve bisiklet kiraladım

 

Şeker kamışı ve hindistan cevizi toplayıp suyunu sattım

 

Tarlada çalıştım

 

Boya badana isleri yaptım

 

İngilizce ve İtalyanca özel ders verdim

 

İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca çeviri yaptım

 

Taş taşıdım (!)

 

Kuru tuvalet yapımı üzerine seminer verdim

 

Para bozdurmak isteyen turistlere komisyon karşılığında para bozdurdum

 

Peynir ve dondurma yaptım, keçi sağdım

 

Doğal materyaller ile evler yaptım ve bunun seminerlerini verdim

 

Çocuklara İngilizce öğrettim

 

At bakıcılığı yaptım

 

Doğal tarım ve permakültür çiftliklerinde çalıştım

 

Web tasarımı yaptım

 

Amazon kabileleri ile balık tutup sattım

 

5- Şu ana kadar hangi ülkeleri gezdiniz? Bizlere birkaç anınızdan söz edebilir misiniz?

 

Rotamı çizerken birkaç etkeni göz önünde bulundurdum. Yaptığım seyahatlerde büyük şehirlerden ziyade kırsal bölgeleri ziyaret ediyorum, köylerde kalıyor, çiftliklerde çalışıyorum. Aynı zamanda gittiğim her yerde kendi paramı kazanmam gerekiyor. Tüm bunların ortak paydası ise dil. İnsanlarla anlaşabileceğim, konuşabileceğim ortak yada en azından benzer bir dili paylaşmam gerekiyordu. Geziye başlamadan önce İngilizce ve İtalyanca biliyordum. İtalyancaya çok yakın bir dil olan İspanyolca ve İspanyolca konuşulan bir dizi ülke kararım üzerinde fazlasıyla etkili oldu. Gecen bunca zamandan sonra gayet net bir şekilde İspanyolca da öğrendim diyebilirim.

 

Bir diğer önemli nokta ise olayın ekonomik boyutu oldu diyebilirim. Hem çok pahalı olmayan hem de bazı günler işler yaparak para kazanabileceğim en azından minimal bir şekilde de olsa kendimi idare edebileceğim bir yerde olmam gerekiyordu. Bu sebeplerden dolayı Güney Amerika kıtası ile başlamaya karar verdim

 

Tüm bu başlangıç aşamalarından sonra buradaki rotamı şekillendiren yine birkaç farklı etken var. En önemlisi tüm evini sırt çantasında taşıyan biri için hava şartları diyebilirim. Benim gibi yolda kendi parasını kazanmaya çalışıp böylesine düşük bir bütçe ile seyahat eden biri için kışın Patagonya'ya gitmek intihar etmekle eş değer diyebilirim.

 

Bir diğer etken yine ekonomik şartlar diyebilirim. Gideceğim yerlerde ne yapabilirim, nasıl para kazanabilirim gibi öncelikli sorularım var. Herkesin gitmek istediği popüler destinasyonlardan aktif sezonlarda uzak durmaya çalışıyorum. Mesela Uruguay'da güzel bir sahil kasabasındaydım bahar aylarında. Tüm kasaba turizm sezonuna hazırlanıyordu. Boya, badana, tadilat gibi bir sürü iş vardı yapacak. Bir yandan bunları yapıyor, bir yandan İngilizce öğrenmek isteyen otel sahiplerine özel ders veriyor, diğer yandan da sessiz sakin bahar aylarını insanlar daha doluşmadan böylesine güzel bir yerde geçiriyordum. Bir taşla iki kuş vurmak böyle bir şey sanırım.

 

Güney Amerika toprakları gerçekten çok büyük ve yollar da bir o kadar kötü, hal böyle olunca ulaşım gerçekten pahalı. Ayda 140 dolar ile gezen birisi olarak 100 dolara otobüs bileti alma şansım yok. Mümkün olduğunca otostop ile ulaşımımı sağlıyorum. Tabii ki yine gitmek istediğim noktaların otostop ile ulaşılabilirlik açısından kolay olması gerekiyor. Her zaman mümkün olmasa da tren de düşünülebilir mesela 40 gün sonrası için yaklaşık 2000 km'lik bir yolculuğa sadece 3 dolar ödedim biraz da şansımın yardımıyla.

 

En önemli faktör ise şahsım adına, toprağa saygı duyan, doğal tarım yapan çiftliklere gitmek. Daha önce kuzey Yunanistan da doğal tarımın öncülerinden Fukuoka'nın öğrencisi olan Panos'un çiftliğinde kaldığım zamanlarda Panos un tavsiyesi üzerine yine Fukuoka'nın öğrencisi ve 14 yıldır bu topraklarda doğal tarım yapan Damian'ın çiftliğine geldim. Bizzat Fukuoka'nın öğrencilerinden bu işi öğrenmek müthiş bir haz ve keyif veriyor.

 

Son olarak diyebilirim ki yolda tanıştığım diğer insanlar ve gezginler de rotamı çizmem konusunda etkili oluyor.

 

Gelelim hazırlık sürecine. Doğrusu bir günde alınmış bir karar değil bu. Adım adım ilerledim diyebilirim. Diğer gezginlerin hayatlarını okumak veya bizzat onlardan dinlemek önemli bir faktördü benim için. Ardından evimin bir odasını gezginler için ayırdım kimi couchsurfung ile gelip birkaç gün kaldı kimi birkaç ay İstanbul'da yaşamak için odayı kiraladı. Böylece bir çok insandan bindir farklı yerler hakkında bilgiler alıyor ve güzel hikayeler dinliyordum. Benim için güzel bir manevi destek oldu diyebilirim.

 

İçini kendim dizayn edip karavan niyetine kullandığım eski bir minibüsüm vardı onu sattım. Böylece gerekli şeyleri ve uçak biletini satın aldım. Kalanı da ne olur ne olmaz diyerekten kenara koydum. Geziye başlamadan önceki 6 ay neredeyse hiç keyfi harcama yapmadım diyebilirim. Tüm bunların ardından en önemli nokta ise Güney Amerika'ya tek yön uçak bileti almak oldu.

 

Küçük bir de anı paylaşmak istiyorum müsaadenizle;

 

Panama Kolombiya sınırında geçirdiğim 1 ay hayatımın en unutulmaz zamanlarıydı diyebilirim. 200 kişinin yasadığı ve en yakın medeniyet belirtisinin 2 saat tekne yolculuğu ile yapıldığı küçük bir balıkçı kasabası ve etrafı tahmin dahi edemeyeceğiniz kadar hayvanlarla dolu orman?Her gün güneş doğarken puslu havanın yavaş yavaş aydınlandığı o tan kızıllığında su pınarlarından su taşırken ve her aksam üstü güneşin önünüzde çarşaf gibi uzanan Karayip denizine veda ettiği saatlerde bir küçük maymun ailesinin yanımdaki mango ağacına gelmesi ve o güzel cıvıltılar eşliğinde karınlarını doyurması sanırım aklımdan çıkamayacak kadar güzel anılar bıraktı bende.

 

6- Gelecekte yerleşik bir hayat sürmeyi düşünüyor musunuz?

 

Özetle anlatacak olursak gelecekte süreceğim hayatı ;

 

Son zamanlarda,şehir medeniyeti tarafından yutulup yok olma tehlikesinin farkında olan bireylerin öncülüğündeki, doğal dünya ile bağlantısı kesilmiş büyük metropol sakinleri, içlerinde artan bir doğa ihtiyacı hissedip çiftliğe dönüş yolu aramaya başladılar bile. Hayallerini gerçekleştirmeyi engelleyen şey araziden,kanunlardan ve kendilerinden başka ne olabilir? İnsanlar hakikaten doğayı seviyorlar mı? Gerçekten toprağa dönüp burada huzur ve rahatlık içinde yaşayabilecekleri bir toplum oluşturma niyeti taşıyorlar mı? Her nedense bana öyle görünmüyor. Bu insanların görüşlerinin ve umutlarının tümüyle yerinde olduğunu düşünsem de sonunda içimde bir fikir ayrılığı ve beyhudelik hissinin oluşmasına engel olamıyorum. İnsanlar arasında, insan ve doğa arasında, aşağı ve yukarısı, sağ ve sol arasında hiç bir bağlantı yokmuş gibi görünüyor. Aynı doğa ile karşı karşıya olmalarına rağmen, kırsaldaki gençlik yerküreyle değil de sadece toprakla meşgulken, şehir insanları doğal dünyayı bir hayal ya da bir rüya gibi görmekteler. İnsanlar doğanın tahribine karşı çıkıyor, ancak gelişme adı altında yaşanan yıkıma göz yumuyorlar. Uyum adına tavizler verip bir sonraki şiddetli azgınlığı hazırlıyorlar. İnsan toplumlarındaki çatışma ve anlaşmazlıkların en büyük nedeni, şehir ve kasabalarda yasayan herkesin başına buyruk şekilde ve kendi çıkarları doğrultusunda olan biteni görmeden hareket etmesidir. İnsanların tümü doğayı sevdiğini iddia ediyor, ama her biri en ufak bir ikilem ya da kaygı hissetmeden kendi çıkarlarını zorla kabul ettirmeye çalışmayı sürdürüyor. Bu dünyada tutarlılığın noksanlığı ve ipe sapa gelmek kampanyalar seli bir tek şeye dalalet eder: herkesin gerçekten sevdiği doğa değil, kendisidir. Dağları, nehirleri çizen ressam doğayı seviyor gibi görünür,oysa onun gerçek aşkı doğayı resmetmektir. Toprağı işleyen çiftçi sadece kendisinin tarlada çalışıyor olma düşüncesini sever. Ziraatla uğrasan bir bilim insani veya yönetici, doğayı sevdiğine inanır: ancak birinin yegane sevdiği doğayı araştırmaktır, diğeri ise etüt etmekten ve iş başındaki çiftçiler hakkında yargıda

 

bulunmaktan hoşlanır. İnsanın gözüne ilişen doğanın küçücük parçasıdır. İnsanlar doğanın hakiki özünü anladıklarını yalnızca düşünürler; onu sevdiklerini yalnızca düşünürler. Kimileri doğa sevgilerinin göstergesi olarak doğalardan ağaç sökup bahçelerine dikerken diğerleri dağlara ağaçlar diker. Bazıları dağlara gitmenin ağaç dikmekten daha hızlı olduğunu söyler ya da dağlara ulaşımın kolaylaşması için yollar yapılmasını talep ederken, bazıları da dağlara arabayla değil yürüyerek gitmekte ısrarcıdır. Hepsi doğaya tapınmayı arzu eder, farklı farklı yöntemlerle; dolayısıyla tek çözümün bir şekilde ahengi koruyarak ilerlemek olduğuna inanırlar. Gelgelelim doğa anlayışları ve algıları yüzeysel olduğundan, tüm bu doğa kıymetini bilme tarzları birbiriyle karşıtlık oluşturur. Her bir birey doğanın tam özünü kavramış ve mahiyetini hakikaten anlamış olsaydı, hiçbir fikir ayrılığı ortaya çıkmazdı. Doğayı sevmek için herhangi bir yöntem gerekmez. Doğaya çıkan tek yol eylemsizliktir, tek yöntem hiçbir yöntem olmamasıdır. Kişinin tüm yapması gereken hiçbir şey yapmamasıdır. Yöntem yöntemlikten kurtulacak, hedefse ulaşılması şaşırtıcı derecede kolay hale gelecektir. Doğaya dönme arzusunu ilan edenlerdeki kararlılık derecesinden şüphe duymak ifadesiyle anlatmaya çalıştığım şey budur. Gerçekten kendinizi çiftliğe yakın hissediyor musunuz? doğaya karşı içten bir sevginiz varsa ve çiftliğe dönmeyi arzu ediyorsanız, bunun yolu önünüzde kolaylıkla açılacaktır. Fakat doğa sevginiz yüzeysel ve yaptıklarınız kısaca kendi gayeleriniz için çiftliği kullanmak anlamı taşıyorsa, çiftliğe dönüş yolunu sistemden bir kaçış olarak görüyorsanız, yol size kapalı olacak, doğaya dönüş imkânsız bir şekilde zahmetli bir hale gelecektir. Toprağa dönüş hareketinin önündeki ilk engel insanın kendisidir; engel kendi içinizdedir.

 

7- Bizlere birazda öğrencilik hayatınızdan söz eder misiniz?

 

Biraz haylaz bir öğrencilik hayatı geçirdim diyebilirim. Oldum olası hep başına buyruk biriydim,ilkokul öğretmenim "yalnız efe" lakabını takmıştı bana. Sisteme ve sistem dayatmalarına her daim itiraz eden biriydim. Kendi mantık süzgecimden geçirmeden hiçbir bilgiyi kopyalamadım zihnime ve zihnimin kabul etmediği tüm "doğru" veya "yanlış" larla mücadele ettim. Ortaokul, lise ve üniversite hayatım boyunca her daim bu sebeplerden ötürü ön planda olduğumu söyleyebilirim ama bunu kesinlikle siyasi veya politik olarak algılamayın. Aksine, politika ve siyaset ile harcayacak kadar değersiz olmamalı insanın zamanı...

 

İnsan bilgisini,bize öğretileni her daim sorgulayan biri olarak, çok kolay geçirdiğimi söyleyemem öğrencilik yıllarımı. Geldiğim noktada ise insan bilgisinin yanlışlığından o kadar eminim ki artık onlarla kavga etmek yerine onları kendi hallerine bırakıp, terk etmeyi seçiyorum ve özgürlüğün temiz havasını insanın ciğerlerinde hissettiği o güzel yerlere, doğa anaya kucak acıyorum...

 

8- Gençliğe bu konularda ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz? Bildiğiniz üzere başlarını ders kitaplarından kaldırmıyorlar ve birçok fırsat kaçırıyorlar.

 

Tavsiyenin de ötesinde, kendi çıkarımlarımdan elde ettiğim güzel bir kaç bilgiyi sunmak istiyorum onlara. Önce kendiniz olun, kendinizi tanıyın,kendinizle konuşun, anlamaya çalısın... kendinizi farklı ortamlarda farklı zorluklarda görün ve sınırlarınızı keşfedin, yapabileceğiniz şeylerin farkına varın. İnsan, üzerine yapıştırdığı sosyal kimlikten çok daha fazla olan bir şey. Bireyler sadece birer doktor veya mühendis değil çok daha fazlası olmalı...

 

Kendini tanımak, özgür iradenin yolunda ilerleyip sağlam adımlar atmak kişinin nihai hedefi olmalı diye düşünüyorum...

 

Kişi cesur olup akıllı adımlar attığı surece yapamayacağı şey yoktur.

 

Uçmayı öğrenmeli kişi ve bunu sadece teorik bilgiyle elde edemez insan,pratik bilgi ile harmanlanmış kişisel bir eğitim surecinden sonra öğreneceksiniz uçmayı ve yükseklerin havası dolacak ciğerlerinize, yükseklerin temiz ve soğuk havası onurlandıracak insani, ardından duyacağınız haz ve kişisel tatmin herhangi bir materyalin size verebileceğinden çok ama çok daha fazlası olacaktır.

 

Uçmayı öğrenemeyen ise düşmeyi öğrenecektir. Düşmek, o da başka bir erdem !


Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Nükhet Uraz. 01 Ocak 1970 02:00

    Müthiş okuduklarım sanki kurgu film gibi İNANILMAZ bir macera dolu dizgin yaşam. Torunum Bülent Uraz vesile olup bize bu röpörtajı sunduğu için onu kutluyorum.