CHP'li Fikri Sağlar'dan Kılıçdaroğlu'na: Dokunulmazlık yasasının iptali için 110 imzayı toplayıp AYM'ye gitmeliyiz
Partisinin Antalya'daki kampında konuşan CHP Mersin MiletvekiliFikri Sağlar, dokunulmazlıkların kaldırılması teklifinin kabul edilmesine parti olarak verdiği desteği eleştirerek, "Yasanın iptali için 110 imzayı toplayıp Anayasa Mahkemesi'ne gitmeliyiz" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun Parti Meclisi'nde ve grupta kendilerine Erdoğan'ın üslubuyla hitap ettiği eleştirisinde de bulunan CHP'li Sağlar, partiyi taşıyan örgüte saygı duyulmadığını söyledi.
Sağlar, AKP'nin teklifine evet diyenlerin üzerindeki tarihi sorumluluğunu hatırlatarak, "Bugünü, Antalya'yı unutmayın" diye konuştu.
CHP'nin bu süreçte kötü bir sınav verdiğini söyleyen CHP'li Sağlar, Kürt sorununun çözüm yerinin Meclis olduğunu dillendirdikleri halde, HDP'lilerin Meclis'ten atılması sürecine katkı vererek kendileriyle çeliştiklerini ve aynı zamanda kendi ayaklarına da sıktıkları eleştirisini yönetime yöneltti.
CagdasSes.com'da yer alan habere göre, Sağlar'ın kamptaki konuşmasından satırbaşları şöyle:
"Çok kötü bir sınav verdik"
"1923'ten bugüne kadar demokrasi, laiklik, çağdaşlık, aydınlanma doğrultusunda iddialı tek Müslüman ülke Türkiye. Ama bugün AB içerisinde sınırları, ismi ve rejimi tartışılan tek ülke haline geldik. Dolayısıyla son derece kritik bir dönemdeyiz ve bu kritik dönemi ileriye doğru yapacağımız adımlarla ve planlarla geçmeliyiz. Aksi takdirde Türkiye, bizlerin atalarının Mustafa Kemal Atatürk ve onun arkadaşlarının getirmiş olduğu Türkiye'yi kaybetmekle karşı karşıya kalacağız. Görünen o ki, 2023 ilkeleri ile ortaya koyulan bir Recepistan'ın kurulması. Dün itibariyle biz bu Recepistan'ın kurulması doğrultusunda önemli bir katkıda bulunuldu. Bu sözü söylerken altını çizerek söylüyorum, nitekim büyük bir çoğunluk bizim tarafımızdan ne denli kötü bir sınav haline getirildiğini anlatmak istiyorum.
Ben çok uzun uzun bu konu üzerinde durmak istemiyorum ama bir tek şeyi hatırlatmak istiyorum. O da kendi ilkelerimizden vazgeçtiğimiz bir politika uyguladığımızı söylemek istiyorum.
Anayasa'ya aykırılığı, şusu busu, HDP ile yan yana görünmeme korkusu filan... Bunları bir kenara bırakıyorum ama biz ne dedik? Yıllardır, "Kürt sorunu Parlamento'da çözülür" dedik. TBMM'de Kürt sorununu çözme doğrultusunda sınav veren milletvekillerini, Meclis'in dışına atma noktasında biz de katkıda bulunduk.
Aslında katkıda bulunurken biz kendi ayağımıza da kurşun sıktık. 62 milletvekili arkadaşımızı da aynı giyotine teslim ettik. Çünkü arkadaşlarımıza denildi ki daha önce, "Biz de hapis yatalım, aydınlar bedel ödüyor"...
Ben 78 kuşağıyım, zaten bedel ödeyerek geldim. Yani hapis bizi korkutmuyor, oraları biliyoruz. "Biz sadece ziyaret ediyoruz" dedi bir arkadaşımız, ne olduğunu bildiğimiz için, Türkiye'nin nereye götürüldüğünü bildiğimiz için onlara destek olmaya çalışıyoruz. Dün biz kendi ellerimizle Meclis'i feshetme doğrultusunda önemli bir katkıda bulunduk. Yarından itibaren de parlamenter sistemin itibarsızlaştırılması doğrultusunda adımlar atılacak.
Bazı arkadaşlarım söylediler altını çizerek, ben hukukçu değilim ama mahkemelere çok sık gidip gelen, yargılanan birisiyim. Hatta idamla yargılanan birisiyim. Karşınızdaki yargının mensuplarının bir kaçak saray mensubu olduğunun bilinmesi gerekir. Eren Erdem çok mizahi bir şekilde anlattı, "İsim vereceğim" dedi ama vermeyecek tabi, biliyorum. Ama çektiği sıkıntıyı bize olan sitemini, yaptığımız yanlış politikanın nereye götüreceğini altını çizerek söyledi. Yarın bunları yaşadığımızda Antalya'yı unutmayalım.
Ben birkaç şeyin üzerinde durmak istiyorum. 7 Haziran'dan 1 Kasım'a giderken siyaseti yakalayamadığımızı, güvenlik politikasıyla 7 Haziran öncesi uyguladığımız politikanın farklı olduğunu ya da bunların değiştirilmesi gerektiğini ortaya koyamadığımızla ilgili çok şeyler söylendi. Ben şunu söylemek isterim, Ankara garının bombalanması sonrasında Başbakan Davutoğlu'nun çıkıp "Van'a gidip bombaların patlamasını istemiyorsanız bize oy verin ama bize oy vermezseniz bombalar patlamaya devam eder ve beyaz toroslar dolaşır" ihtarını siyasete ekledi.
Herkes burada. Siyaseti kim oluşturuyor? Sayın Genel Başkanımız kurultaydan geldi ve partiyi temsil ettiği ve politikalarını oluşturma yetkisi olduğunu biliyoruz. Ama aynı kurultayın seçtiği Parti Meclisi var, Meclis grubu var, buralarda siyasi kararlar verilmeden tek başına söylenen sözlerin bizi nereye kadar götürdüğünü ve ülkeyi de nereye kadar götüreceğini görüyorum.
Şöyle 2014 seçimlerinden bugüne kadar gelirsek, onları saymak istemiyorum ama yaptığımız yanlışlarla Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partisi'nin hangi konuma geldiğini açıkça görebiliyoruz. Konjöktürel politika yaparsanız başarı yapamazsınız. Cumhuriyet Halk Partisi sol ve sosyal demokrat bir partidir, programında bu yazar. Öyleyse biz ideoloji partisi olarak örgütümüzle birlikte seslendirdiğimiz ideolojimizle birlikte verdiğimiz kararları topluma aktarmamız lazım. Kararı hep birlikte vermeliyiz, eğer veremezsek sonunda kişiler bu sorumluluğu üzerine alıp haksız yere yargılanırlar, haksız yere istemediğimiz sorunlarla karşı karşıya kalırlar.
Sayın Genel Başkanımıza dün atılmış olan yumurta hepimize atılmış yumurtadır. Sayın Genel Başkan bunu hak etmiş midir? Hayır. Ama uygulanan politikanın sonunda oraya gelmiştir. Yarın bizlere de aynı şeyler yapılacak.
Ülkemizde en önemli sorun Kürt sorunudur. Bu sorun doğrultusunda mücadele eden tek sosyal demokratlar CHP'dir. SHP'den başlayarak müthiş bir birikimi vardır. Kültür Bakanı Hüseyin Yayman'ın, bir akademisyenin yazmış olduğu bir kitap vardır Kürt sorununun arşivi ile ilgili... O kitabın yarısı CHP ve SHP'nin ortaya koymuş olduğu raporlardır, çözüm önerileridir. Bizim hiçbir bilgisizliğimiz yok, bugün Türkiye'de en fazla bu konuyla ilgilenen insanlarız. Öyleyse bilgimizi eyleme dökmeliyiz. Bizi HDP ile yan yana gösterirler mi? Bize PKK'lı derler mi? Nasıl derler? CHP şiddetten, silahtan, terörden yana bir parti değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Korkunun ecele faydası yok, bana terörist diyebilirler mi? Hiçbirimize diyemezler. Biz PKK'nın bir terör örgütü olduğunu çok altını çizerek söylüyoruz.
O zaman söyleyeceklerimizden çekinmeden, düşüncelerimizi açıklayarak ne söylediğimizi anlatarak durmalıyız. Eğer anlatamazsak yayamıyoruz demektir. İdeoloji partisinin örgütünün güçlü olması gerekir. Ama bizim örgütümüzün biraz evvel arkadaşlarımızın bahsettiği gibi, yukarıdan bazı şeylerin aktarıldığı ve bunun haricinde bir şeyin yaptırılmadığı bir noktada. Örgütümüze saygı göstermeliyiz. Örgütümüz dedikodu üretmek yerine çalışmalı, STK örgütleri ile buluşma düzenlendi. Son derece anlamlı ve önemli bir çalışma. Ben Mersin'de yaşadım bu çalışmayı. Toplandı STK'lar bir salonun içerisine, kim olduğunu bilmediğimiz bir şekilde sunucumuz olan arkadaşımız sen söyle sen konuş dedi, kim olduğunu bilmeden bir sürü şey söylendi. Sayın Genel Başkanım orada saatlerce dinledi, bizler de dinledik. Ben orayı biliyorum, orada gerçekten STK olan, toplumda kanaat önderliğini yapacak olan sendikalar yoktu, onlara fırsat verilmedi.
Dokunulmazlıkla ilgili baştan itibaren hayır dememin nedenini anlatayım.. Ben 2 Mart 1994'ü yaşayan birisiyim. O zaman da böyle bir gece ansızın dokunulmazlıkların kaldırılması doğrultusunda bir karar verildi. Bizler hükümet ortağı olmamıza, Bakanlarımızın olmasına ve hayır dememize rağmen dokunulmazlıklar kalktı. Hatırlayacaksınız, hepimizin hafızasında bir resim kaldı. Orhan Doğan'ın başından itelenerek arabanın içerisine sokulması resmi. Onlar iki gün boyunca da Meclis'te kaldılar ve Mehmet Ağar o zaman Genel Müdür olarak; "Sizi gider, Meclis'ten de alırız" demesi üzerine Parlamento'ya halel gelmemesi adına dışarı çıktılar ve o olayla karşı karşıya kaldılar. Sonra? Sonra Türkiye'de kan aktı, 28 Şubat'a gidildi.
Şimdi bir şey yapmak lazım. Evet, siyaset strateji işidir diyebiliriz, 110 milletvekili arkadaşımızla Anayasa Mahkemesi'ne başvurabiliriz ve bu yasanın reddedilmesi doğrultusunda çaba gösterebiliriz. Bu adımı atmak zorundayız. Arkadaşlarımız çeşitli yerlerden gelen sıkıntıları açıklıyorlar. MHP imza atmayacağını açıkladı, bazı arkadaşlarımız da ona imza vereceğini söylediler. Ama ondan daha önemlisi biz 134 kişiyiz arkadaşlar. 110 imzayı toplayarak gereğini yapabiliriz diye düşünüyorum.
Bu bizim için çok önemli çünkü şu anda Türkiye bölünme paranoyasıyla ve aileden başlayarak tüm kurum ve kuruluşların gevşemesi, ahlaktan gelenekten ve hukuktan uzaklaşması ile karşı karşıya. Türkiye yeniden bir devrim yapmalı, eğitimini, ekonomisini güçlendirecek, demokrasisini Kürt sorununu çözerek oluşturacak bir hale getirmeli. Bunu yapacak olan Cumhuriyet Halk Partisi'dir. CHP, dün olduğu gibi bugün de ciddi bir şekilde kendi üzerine düşen görevi yapmalıdır. Ama üzülerek söylüyorum ki, bugünkü yönetim anlayışı partinin hafızasını bir kenara bırakıyor.
Yeni diyerek eskiyi bir kenara bırakıyor. Hatta şu söylendi, eskiye rağbet olsa bit pazarına... Neyse.. CHP'ye nur yağmasını beklemiyorum, CHP geçmişten geleceği kurabilecek ortak aklı hep birlikte burada oluşturmalıdır. Bunu yapabilecek bir örnek haline gelmelidir.
Gençlerimiz yok diyor arkadaşlar, çok doğru. Ama önce kendi çocuklarımızı partiye taşımalıyız. Kendi çocuklarımız partiye neden gelmiyor? Biz heyecanlı mıyız? Biz kararlı mıyız? Biz iddialı mıyız? Biz görevliyiz. Bize görev verdikleri için bu durumdayız. Öyleyse, CHP'nin en büyük eksiği kararlı ve iddialı olmamasıdır. Biz iktidar olacağız iddiamızı büyük bir heyecan getirecek şekilde ortaya koymalıyız. Projelerimiz var, o zaman? Anlatma derdimizin ne olduğunu da ortak akılla bulabiliriz. Bir kişinin sözüyle değil, ya da iki üç kişinin bir araya gelerek karar almasıyla değil. Ben toplumsal barışın oluşması, var olan bugünkü liderleri, dış politikadaki gibi yanlışların oldğuu ve ekonomik modelin tam olarak insanlara anlatılması ve devletin yeniden yapılandırılması gerektiğini bir kez daha ortaya koymak istiyorum. CHP biraz daha bunların üzerine gitmeli, nezaketin dilini korumalı.
Sayın Genel Başkana dostane bir eleştiride bulunmak istiyorum. Çok naziksiniz, çok kibarsınız ama konuşma üslubunuz Recep Tayyip Erdoğan gibi bize karşı. Hem grupta hem Parti Meclisi'nde. Bu üslubu kullanmayın, biz sizin arkadaşlarınızız, yoldaşlarınızız.
İkinci söylemek istediğim şu, partinin hiyerarşisi ortaya çıkmalıdır. Siyasette vefa olmadan güven olmaz, güven olmayan yerde örgütlenme olmaz; örgüt olmaz, siyasi parti olmaz. İdeolojinizi harekete geçirmek için örgüte ihtiyacınız vardır, o zaman o örgüte vefa göstermelisiniz, o örgütte çalışan herkese saygı duymalısınız. Kim olursanız olun!"