Evime Muhalefet Girmiş
Adı üstünde; muhalefet! Adamlar yemiyor içmiyor, başkanımın açığını arıyorlar. Neymiş efendim; geçiş garantili Yavuz Sultan Selim Köprüsü, bir yılda üç milyar lira zarar etmiş de... Geçen de geçmeyen de para vermek zorunda kalıyormuş da. Bu para devletin kasasından gidiyormuş da... Tüyü bitmemiş yetimin hakkından, senin benim vergilerimden ödenmiş de. Bak bak bak! Edebiyatı da iyi biliyorlar! Neden zarar ediyor acaba, başkanımın verdiği garantiler neden tutmuyor? Şehir hastaneleri, hava limanları, tüneller, köprüler, planlanan sayıları niye tutturamıyor? Hiç düşündünüz mü? Tabii ki muhalefetin yüzünden! Başkanımın yaptırdığı hiçbir şeyi kullanmıyorlar. Artık adamlarına toplu mesajlar mı çekiyorlar, güvercinler mi uçuruyorlar yoksa ateşler yakıp dumanlarla mı haberleşiyorlar bilmem. Ama bir şekilde yapıyorlar bunu! Şeytan diyor ki, muhalefete inat al bir Şahin, yeme içme biriktir köprü parasını, çık yola! Sonra aç camlarını Marmara’nın temiz havasına, sarkıt kolunu dışarı, Osmangazi’den gir, Yavuz Sultan’dan çık! Diyor vallahi!
Komşudan duymuş bizim hanım. Eskisi gibi pahalı değilmiş Şahinler, Doğanlar. Sağ olsun başkanım indirmiş hepsinin fiyatını. Benim vatandaşım da binsin, yollarımda püfür püfür gezsin demiş. Köprülerimden, tünellerimden geçsin de dosta düşmana ezik durmasın, demiş.
Akşam dizi izlerken derinden bir iç çekti de, bey, bizim de bir gün arabamız olacak mı, dedi gözlerime bakarak. Olacak hanım, dedim, hem de öyle ikinci el değil, bizim arabamız sıfır alacak. Yerli ve milli arabamızı bekliyorum, anlamıyor musun, dedim. Hoşuna gitmiş olmalı ki, yürekten kahkaha attı. Hani o vakte kadar asgari ücretli bir iş bulursam, kenara biraz para koyar, gider çalarım Togg’un kapısını. Başkanımın selamı var, derim, araba almaya geldim! Al, bu da arabanın peşinatı, der, kalanını da binerken, taksitle ödeyeceğim, diye söylerim.
Şu muhalefet olsa, böyle şeyler yapmaz. Bırakın Togg almayı, önünden bile geçmezler. Gider, dış güçlerin arabalarını alırlar, yerli ve milli olandan uzak dururlar. Geçen gün haberlerde izledim; koca İstanbul Havaalanı dururken Sabiha Gökçen’e inmek istermiş bazı havayolları... Neymiş efendim; yeni hava limanı rüzgâr alıyormuş da, kuşların göç yoluna yapılmışmış da, uçaklar rahat inemiyormuş da, yolcular kente uzak diye istemiyormuş. Kurnazlığı fark ettiniz mi? Uçakları başka limana indirip başkanımın hesabını bozmak istiyorlar yine. Tabii ki uyanık yöneticilerimiz yer mi, durumu anlamış. Yenisi varken eskisi kullanılmaz, demişler.
Hanımın da aklına sokmuşlar, yenisi varken eskisi kullanılmaz lafını. Ne zaman ağız tadıyla bir diziye otursak, ya filmin en heyecanlı yerinde başlıyor yakınmaya... Ya da anlarsınız ya, çoluk çocuk uykuya çekildiğinde, şey zamanında... Bu şişman televizyondan ne zaman kurtulacağız bey, göz yormayan led televizyon alalım bey, renkleri canlı olsun bey, ekranı büyük olsun bey. Altına bir de sehpa çekeriz bey... Yok... Hangi komşu dürtüklüyor, hangi komşu aklına böyle fikirler sokuyor, iyi biliyorum. Yolda belde karşılaşırsam bir çift lafım olacak ona da! Sen otur da, işine bak, işine, diyeceğim.
Hani memleketin topyekûn atılıma geçtiği, başkanımın memleket sevdasıyla çalıştığı bu günlerde konumuz televizyon mu şimdi? Oğlanda anası gibi... Tutturmuş bir akıllı telefon diye. Neymiş de, faturalı hat alana taksitle veriyorlarmış... Sosyal yardımlarda yavaş yavaş ödermişiz.
Hayır, memleketin inşaat sektörü tıkanmış, müteahhitlerimiz ev satamaz, aldıkları kredileri ödeyemez hale gelmişler... Başkanım bile bu işe çözüm düşünürken... Arap kardeşlerimizi memleketimizden ev almaya davet eden tanıtım filmleri yaptırırken, bizimkilerin isteklerine bakın. Muhalefetten beterler! Yoksa ben evde yokken muhalefet gelip çocukların aklını mı karıştırıyor?
Sinirlenmeyeyim şimdi. Haftaya önemli bir şey anlatacağım size... Parlak bir fikir!