POLİTİKAHaber Girişi : 26 Mart 2020 10:42

 Tarihin Akışı Değişiyor !

 Tarihin Akışı Değişiyor !

Oran: Korona Virüsü Tarihin Akışını Değiştiriyor

 Türk Milleti İçin Akıl ve Bilimin Dışında Bir Yol Yoktur

Siyaset Kurumu Güven Kaybetti, Tüm Dünyada Partiler Dönüşecektir!

 Cumhuriyet Halk Partili Umut Oran, Covid-19 virüsü nedeniyle yaşanan küresel Korona salgını ve bu devasa sorunla başedemeyen ülkeler ile Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu değerlendirdi. Umut Oran açıklamasında şunları kaydetti:

“Korona nedeniyle yaşanan olayların tamamı tarihin akışını da değiştirecek ve yarınların ‘yeni dünya düzenine’ etki edecektir. 1970’li yıllardan itibaren ‘devlet kumaş mı üretir, devlet süt mü üretir’ diye diye halkın tüm servetini gasp edenler, bugün aşı geliştirecek bir devlet kurumunun, acil durumlarda tüm gücüyle ihtiyaç duyulan ürünleri üretecek devlet kurumlarının eksikliğini hissetmektedir. Covid-19 neo-liberal ekonomi politikalarının tüm maskesini düşürdü. Yapılması gereken şey, içi boşaltılmış, eski teknolojiye dayalı şirketleri millileştirmek değil, yeni teknolojiye dayalı, modern milli şirketleri bizzat devlet eliyle kurmak ve ekonomiyi topyekûn planlamaktır. Siyaset kurumu bu süreçte güven kaybetmiştir. Virüs tehlikesi ortadan kalktığında İtalya, İspanya, Fransa başta olmak üzere tüm dünyada mevcut siyasi partilerin ve süreci yönetemeyen siyasi liderlerin tarih sahnesinden çekileceği, tüm siyasi partilerin dönüşeceği görülecektir. Türk milleti bu kötü günleri de aşacak ve yaşanılan bunca sorunun sebebi olanlarla ‘hesaplaştıktan’ sonra yepyeni bir ufka hep beraber yol alacaktır. Zira daha iyi bir gelecek mümkündür. Şimdi daha iyi bir gelecek için; önce kendimize, sonra insanlığa, tüm canlılara, doğaya karşı daha samimi, duyarlı, sorumlu, çözüm odaklı ve umutlu olma zamanıdır” dedi.

 Tarihin Akışı Değişiyor !

 CHP’li Umut Oran’ın, Korona ile ilgili olarak bugün yaptığı yazılı basın açıklaması şöyle:

Dünyanın dört bir yanında milyarlarca insan aynı anda evlerine kapanıp, gözleriyle görmedikleri, nereden geleceğini bilmedikleri bir virüse karşı tam savunma pozisyonuna geçmiş bulunuyor. Ancak virüse karşı “tek çare” olarak ortaya konan “eve kapanma, sosyal mesafeyi koruma, toplu taşımayı kullanmama” gibi önerilerin hepsi çok doğru ve yerinde olmasına rağmen hiçbiri “orta, uzun” vadede uygulanabilir değildir zira hayat devam etmektedir ve sosyal bir varlık olan insanoğlu “yan yana durmak, çalışmak, ortak hayaller kurmak” zorundadır.

 Yaşananlar çok ani ve acı deneyimlerle ortaya çıkmış olsa da insanlık, mutlaka bu günleri de geride bırakacaktır. Ancak ne kadar kısa ya da uzun sürerse sürsün covid-19 sebebiyle yaşanan olayların tamamı tarihin akışını da değiştirecek ve yarınların “yeni dünya düzenine” etki edecektir.

 Covid-19 Neo-Liberal Ekonomi Politikalarının Tüm Maskesini Düşürdü

 Güçlü olan %1’in ülke sınırlarını sorun etmeden her istediğini aldığı, güçsüzleştirilmiş %99’un ise açlığa, sefalete ve yeri geldiğinde ölüme terkedildiği neo-liberal politikaların halkın hiçbir temel talebine çare olmadığı Covid-19 küresel salgınıyla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Türkiye de bu çaresizliği yaşayan ülkelerden biridir. 1970’li yıllardan itibaren “devlet kumaş mı üretir, devlet süt mü üretir” diye diye “halkın tüm servetini gasp edenler”, bugün “aşı geliştirecek bir devlet kurumunun, acil durumlarda tüm gücüyle ihtiyaç duyulan ürünleri üretecek devlet kurumlarının eksikliğini hissetmektedir.” Gerçekten de bugünler geçince “Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünü kimler, neden kapattı? Askeri hastaneleri tüm bilgi birikimiyle kapatanlar hangi akla hizmet ediyorlardı? Tarımı, hayvancılığı yerle bir edip samanı bile ithal edenler bir gün tüm sınırların kapatılabileceğini neden düşünmemişlerdi?” gibi pek çok soruya cevap aranacaktır. Sadece Türkiye’de değil dünyada da %1’lik egemen bloğun çıkarları için %99’u feda eden tüm siyasetçilerden hesap sorulacaktır.

 Yaşanan Korkuyu Kullanarak Yeni Bir “Yağma Dalgasına” Dikkat Edilmeli

Ancak egemenlerin, “korku duygusunu da kullanarak,” siyaseti ve kamuoyunu kontrol etme gücü de hafife alınmamalıdır. On yıllar boyunca devletin tüm iktisadi işletmelerini özelleştirme adı altında, değerinin çok altında gasp edenler, onlarca yıl boyunca büyük kârlar ettikleri ve son yıllarda içini boşalttıkları pek çok şirketi bu korku ikliminde “millileştirme” adı altında “yeniden devlete satmak istemektedir.” Bir başka deyişle, egemenler “etinden, sütünden, tüyünden” faydalanıp, inanılmaz karlar ettikten sonra içi boş, eski model şirketleri, fabrikaları “devlete satmayı” yani halkın parasını bir kez daha gasp etmeyi istemektedir. Şayet bu tuzağa düşülürse halk bir kez daha zarar edecek ve kıt kaynaklar bir kez daha heba edilecektir. Oysa yapılması gereken şey, içi boşaltılmış, eski teknolojiye dayalı şirketleri “millileştirmek” değil, yeni teknolojiye dayalı, modern “milli şirketleri” bizzat devlet eliyle “kurmak” ve ekonomiyi “topyekûn” planlanmaktır. İlerleyen günlerde ortaya çıkabilecek olan bu gündeme dair Türk milleti uyanık olmalıdır.

 İktidar Bloğu da Muhalefet Bloğu da “İtibar” Sorununu Anlamış Görünmüyor

 Korona salgınının ortaya çıkardığı bir diğer sonuç da “siyaset kurumunun ve siyasetçilerin” halkın gözünde “çözüm odağı” olma işlevini tamamen kaybettiği gerçeğidir. Krizin en derin yaşandığı bu günlerde dahi “siyaset kurumundan” beklenen hiçbir şey yoktur zira halk siyasete de siyasetçiye de güvenini kaybetmiştir. Virüs tehlikesi ortadan kalktığında İtalya, İspanya, Fransa başta olmak üzere tüm dünyada mevcut siyasi partilerin ve süreci yönetemeyen siyasi liderlerin tarih sahnesinden çekileceği, tüm siyasi partilerin dönüşeceği görülecektir. Bu değişimden Türkiye de nasibini alacaktır zira siyaset kurumu ne “öncü görevini” yerine getirebilmektedir ne de “organizasyon kabiliyeti” ortaya koymaktadır. Doğaldır ki seçmenler, en zor anlarında kendilerine yardım eli uzatmayan siyaset anlayışını günü gelince sorgulayacaktır.

 Virüs Salgını İnsanlığın İçine Düştüğü Bencilleşmeyi Göstermiştir

Benzer bir sorgulama da insan ilişkilerinde görülecektir. Bu kadar birbirine yabancılaşmış insanın on milyonlarca kişiyle beraber büyükşehirlerde yaşamasının bir anlamı olmadığı ve kalabalıklar içinde yaşanan derin yalnızlığın ne kadar yıkıcı olabildiği ortadadır. Özellikle 65 yaş üstü yurttaşlarımızı hedef alan bazı söylemler ve utanç verici eylemler en az virüsün kendisi kadar tehlikelidir. Yaşlı bireyleri bu derece “ötekileştiren ve feda edilebilir gösteren” yaklaşımın tüm dünyada aynı anda dillendiriliyor olması insanlık açısından “çöküşün” habercisidir ve bu tip yaklaşımların tamamı en sert şekilde reddedilmelidir. İnsanı, yaş gibi anlamsız bir temelde, “makbul ya da feda edilebilir” olarak görmek, utançların en büyüğüdür.

 Türk Milleti İçin Akıl ve Bilimin Dışında Bir Yol Yoktur

Gelinen noktada artık “Hayatta en hakiki yol göstericinin ilim ve fen” olduğuna şüphe duymamak gerekir. Geleceği inşa edecek olan da aydınlanmış nesillerdir. O halde Türk milletinin her anlamda potansiyelini ortaya çıkarmak ve muasır medeniyetlerin ötesine geçme mücadelesinde yol almak için kaynaklarımızı, planlı bir şekilde “akla, bilime ve eğitime” özgülemek tek çıkar yoldur. Türk milleti bu kötü günleri de aşacak ve yaşanılan bunca sorunun sebebi olanlarla “hesaplaştıktan” sonra yepyeni bir ufka hep beraber yol alacaktır. Zira daha iyi bir gelecek mümkündür. Şimdi daha iyi bir gelecek için; önce kendimize, sonra insanlığa, tüm canlılara, doğaya karşı daha samimi, duyarlı, sorumlu, çözüm odaklı ve umutlu olma zamanıdır.