YEREL YÖNETİMLERDE SİYASİ ETİK
İnsanlığın ilk kez ortaya çıkışı ile beraber insanların kendi aralarında kurduğu iletişim, bu iletişimde zaman zaman yaşanan kopukluk ve bu kopukluğun giderilmesi için sundukları davranışlar, ahlaka mugayir olmaması koşuluyla etik dediğimiz soyut bir gerçeğin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Her ne kadar ahlak ile etik, felsefe bakımından birbirlerinden farklı kavramlar olsa da etik kavramının sosyal hayatta ekseri kullanımı ahlaka uygun olup olmayan davranışların sorgulanması sırasında ortaya çıkar. Bu minvalde çoğu zaman bireyler olarak sosyal ilişkilerimizde karşı tarafın davranışlarını ahlaka uygun bulmadığımızda onlara bu davranışın etik olup olmadığını sorarız.
Etik kavramı ile ilgili bu kısa bilginin akabinde yazımızın esas konusu olan siyasal etik kavramına yönelmek gerekirse öncelikle şu ön bilgiyi vermek gerekir. Siyaset biliminin özel bir alanı olan siyasal etik konusu geniş bir araştırma gerektiren ve hakkında tezler yazılan mühim bir konu olması dolayısıyla, bu yazının bir köşe yazısı olduğu gerçeği göz önüne alındığında sınırlı tutulacağı unutulmamalıdır.
İnsan bencil bir canlıdır ve bu bencilliği karşı tarafla olan ilişkisinin menfaatleri doğrultusunda oluşmasına sebebiyet verir. Siyasi partiler de insanlardan teşekkül olmuş yapılardır. Kendi doğasında bencil olan insan, siyasetin de bir çıkar ilişkisi olması sebebiyle birçok yerde ahlaki değerlerini kaybeder. Bu durum da siyasal etik dediğimiz kavramın şirazesinin kaymasına sebep olur. Peki bu şirazenin kaymaması için, siyasal etiğe uygun davranılması için neler yapılmalıdır? Bu yazımda yerel yönetimlerde siyasi etik açısından yaşanan sorunlara ve bunların çözümüne yöneleceğim.
LordActon, “ İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar ise mutlak yozlaştırır. “ demiştir. Bencil bir canlı olan insan siyasi gücün de verdiği kudretle bir canavara dönüşebilir. O halde insanın bu ikisini kompanse edebilmesi gerekir. Günümüzde bunu kompanse edemeyen siyasiler yazımızın konusu olan siyasi etiğe uygun olmayan davranışlar sergilerler. Özellikle yerel yönetimlerde sıkça karşılaştığımız nepotizm ve klientalizm yukarıda bahsettiğimiz dengelenemeyen gücün sonucudur.
**
Peki bu nepotizm ve klientalizm ne ölçüdedir ve bunun önüne nasıl geçilir?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, günümüzde özellikle yerel yönetimlerde güçlü olan partilerin belediye başkan adayları altın yumurtlayan tavuk olarak görülmektedir. Bu bağlamda özellikle seçim öncesi çevresinde yoğun kalabalıklar oluşur. Tabii ki bu aşkın sebebi çoğu zaman ideolojik değildir. Beklenti içerisindedirler ve seçim kazanılırsa beklentilerin karşılanması istenilir. Beklentiler çoğu zaman liyakata uygun olmadan karşılanır. O göreve gelmesi gereken bir başka kişi varken belediyeyi yöneten partinin üyesi bir adım önceliklidir. Bir başka konu partilerin kendi içerisindeki kadroların oluşumu için yapılan seçimlerin arifesinde, bu seçimler için boş bırakılmış veya boşaltılmış kadroların seçim pazarlığı haline gelmesidir. Taraflı tarafsız bütün belediyelerde bu pazarlıklar yapılmaktadır. Mahallerdeki delege önderleriyle seçim sonrası için yapılan pazarlıklar aslında siyasetin kirli yüzünün bir tezahürüdür. Yine seçim zamanı partilerin meclis üyesi adayları listeleri hazırlanırken parti büyüklerinin, önderlerinin sıkça vurguladığı liyakat kavramı Mehmet Aslan’ın deyimiyle göğe çıkmış yeryüzünde sadece edebiyatı kalmıştır. Bir diğer konu ise belediye başkanlarının en çok zan altında kaldığı belediye ihaleleridir. Gerçekleştirilen ihalelerin şeffaf olmaması belediye başkanının güvenilirliğini zedelemektedir. Yine siyasi etik açısından bir önemli konu ise belediye başkanlarının ve belediyenin önemli koltuklarında görev icra eden kişilerin malvarlığıdır. Bir kişi göz önünde bir koltuğa geldiğinde ekonomik durumu da göz önünde olur. Aktiflerinde olan artış belediye başkanı ve çevresi için her zaman handikap oluşturur.
**
Peki bunları nasıl çözebiliriz?
Öncelikle belediyelerin profesyonelleşmesi gerekir. İhalelerin şeffaf olması, ihaleyi kazanan firmaların çalışmalar titizlikle takip edilmesi gerekir. Partiler birer iş kapısı olarak görülmemelidir. Belediye başkanlarının partisinin ilçe yönetimiyle olan organik bağının kopması gerekir. Özellikle partilerin ilçe yönetim kadrolarının belirlendiği seçimlerde tarafsız olmalı ve mümkün mertebe süreçten uzak durmalıdır. Belediye başkanları ve belediyelerde önemli koltuklarda görev icra edenler ve çekirdek aileleri düzenli mal beyanında bulunmalı ve bunlar kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Belediyelere yapılacak işçi alımları da liyakata dayalı olmalı, adama uygun iş değil işe uygun adam aranmalıdır. Tabii bu yazdıklarım herkesin aklına gelip hayata geçirilmeyen çözümler. Toplum olarak edebiyatı sevmiyor olabiliriz; fakat edebiyat yapmak konusunda üstümüze yoktur. Popülizme bayılır, hamasi söylemler sarf etmekten büyük haz duyarız. Böyle oldukça da siyasi etik konusunun anca edebiyatını yapabiliriz.
Burak YILMAZ